Şimdi ben her ne kadar geleceğe yönelik yazılar yazmaya niyetlensem de ne yazık ki gündem buna müsaade etmiyor. Daha dün AK Partiyi destekleyen bir takım liberaller, eski komünistler, eski ülkücüler, eski demokratlar, eski dinciler vs. aklınıza kim geliyorsa bugün eleştirmeye başladılar. Neden? Ne oldu da eleştiriyorlar sorusu ister istemez insanın aklını kurcalıyor. Daha birkaç ay evvel katıldığı canlı yayınlar da PKK’nın sokak gösterilerini eleştiren ve hükûmetin çalışmalarını engellediğini ve Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılıp partinin başına geçmesini istemelerinin ‘Neden bu acele? Neden arabayı atların önüne çekiyorsunuz ki!’ diye serzenişte bulunan Hasan Cemal, bugün Başbakanı ‘Zaloğlu Rüstem’ benzetmesiyle ağır eleştiriyor! Nasıl ve hangi amaçla kurulduğunu halâ anlayamadığım(!) Taraf Gazetesinin tavırları ve eleştirileri ortada ve Ahmet Altan’ın AK Partiyi ‘İflas eden lokanta!’ ya benzetmesi, Operada mescit isteği ile eleştirmesi ve daha niceleri.
AK Partinin kuruluşunda amaçlanan hedef ‘Milli bir mutabakat’ sağlanarak Türkiye’yi ileri taşımaktı. Bu yüzden herkese kucak açtı. Fakat muhafazakârlığından taviz vermemesi gerekiyordu ki kendine çıkış noktası olarak seçtiği dindar, mütedeyyin, ezilen, horlanan, dışlanan insanların oylarıyla yükselebilsin. Yükseldi de…Başbakanın gündem oluşturma da mahir danışmanlarının günde birkaç kez yeniledikleri ‘Son Dakika…Flash!’ gelişmelerle milleti ‘Gündem manyağı’ haline getirmeleri ve bunu çok iyi kullanan parti yönetiminin salvolarla muhalefeti bile çürüttükleri ortada. Gündem oluşturup medyayıve ne yazık ki muhalefeti peşlerine takan ve halkıda oluşturdukları gündemlerle sürekli meşgul edip cari açık, geçim sıkıntısı,işsizlik gibi gerçek sorunlarını unutturan profesyonel bir sistem geliştirdiler. Şimdi insanlar kürtajı, Kılıçdaroğlu-Erdoğan görüşmesini vs. konuşuyor, Arada iki şehit var biri Binbaşı biri Uzman Çavuş! Kocatepede cenazeleri kaldırılır ailelere başsağlığı dilenir ve hemen unutulur… Olduda bitti!!!
Özel Mahkemeler görevlerini yaptı ya şimdi yetki alanlarının kısıtlanması söz konusu. İnsan haklarına aykırıymış, insanların dinlenmesi, delil toplamada haksız ve usulsüzlük yapılıyormuş vs. Cemaat hemen itiraz etti! Hüseyin Gülerce’ye bir eleştiri yazısı yazdırdılar. Oda ‘gözleri faltaşı gibi açılmış’ ne oldu, nasıl oldu, neden oldu gibi şeyler yazmaya başladı! Dedikodular doğruymuş gibimize geliyor tüm bu yaşananlardan.
Şimdi ise bir gazeteci ağabeyimiz Meclis-i Meşayıh projesini atmış ortaya! 1866 da Osmanlı döneminde önü alınamayan ve İslâm’da adeta bir ruhban sınıfı oluşturan gelişmelerle büyüyen Tekkeleri denetlemek için kurulan dönemin Şeyhul İslâm’ına bağlı bir müessese. Şimdi ise bunun yeniden hayata geçirilmesi gündeme taşınmaya çalışılıyor. Öncüsü de M. Şevket Eygi!!! Şaşırdım okuyunca yazısını. Sağduyu sahibi olarak bildiğim bu tecrübeli ve İslâm bilgisinden şüphe etmediğim büyüğümüzün T.B.M.M de böyle bir müessese oluşturulmasını istemesi garip geldi. Ankara da görev yaptığım zamanlardan bilirim hatta daha sonra işittiklerime pek kulak asmayıp dedikodu mahiyetindedir diye önemsemediğim şeyler beni mide bulantısına sevkediyor ister istemez. Kimlerin kimlerle düşüp kalktığı, kimlerin uydu kentlerde ‘Garsoniyerlerinin’ olduğu ve daha bir çok şey kulağımıza sürekli çalınıyordu. Hatta kürtaj meselesinde bile sırf mütedeyyin insanlara hoş görünme ve yeni bir gündem yaratıp sürekli yaptırdıkları kamuoyu yoklamalarındaki yerlerini yani halkın gözündeki itibarlarını kaybetmeme çabası olduğunun farkındayım. Şimdi soruyorum bu insanlarla mı Meclis-i Meşayıh kuracaksınız? Ahlaksızlığın tavan yaptığı, fuhuşun serbest bırakıldığıbir dönemde daha dün belâ okuduğunuz bu insanlarla mı sayın Eygi?!!! Bari sizde Şeyhul İslâm olun da tam olsun!