DÜN İLE BUGÜN ARASINDAKİ YİTİRDİĞİMİZ YARINLARIMIZ Geçmişin karanlığında bu günü yaşayışlarımız ve yarınımıza ışık yerine geçmişimizdeki yaşanmamışlıklarımız ile karartışımız... İnsanoğlu, içinde her neyi yaşayamamış ise, sahip olduğunda o özellikleri görmek ister. Malesef, bu isteğimizin faturası ebeveyn olarak sahip olduğumuz çocuklarımıza kesilmektedir. Çocukluğunda, maddi sıkıntılar ile yetişm...iş bir baba, evladı aynı sıkıntıyı, eksikliği yaşamasın diye, çocukken isteyip alamadığı bir oyuncağın eksikliğini, çocuğu bilmesin diye, tamamen iyi niyetli olarak, daha çocuk dünya ya gelmeden, odasını hazırlar ve çocuğun odası oyuncak mağazasını aratmayacak şekilde dizayn eder. Dahası, çocuk, daha istemeyi, hak etmeyi, özlemeyi tadamadan, doyum, hat safhaya ulaştırılmıştır. Evet anne –baba çocuğunun mutluluğu için bu davranışı sergiler. Çocuğa maddi imkanların fazlalığı ile mutluluk verildiği zannedilir, halbuki, çocuğun hayal gücü, özlem, istek, minnet, feda duygusu oluşturulamadan iyilik değil, bilakis eksi bir davranış; egoistlik duygusu kazandırılmıştır. Neticede çocuk; Kıymet bilmeyen, değer vermeyen, minnet ve tenezzül etme, dışa dönüklüğü yok edilmiş, mutluluğu, zevk almayı bilmeyen ruhi bir boşluğa düşürülmüş, hedefi gayesi olmayan, hayatı boş gereksiz gören sorunlu bir birey halini alır. Dünyadaki en dürüst canlı insan bedenidir! İstemeden katlanıldığı ilişkileri kusar, yanlış ilişkilerde reaksiyon gösterir, sevmediği isteksiz olduğu işlerde uyuklar. Her şeyin fazlası zarardır. Balın devası olduğu gibi, aşırı tüketimi, bedenimiz de kızarıklık, alerji, kaşıntılar ise; bedenin dışa yansıyan tepkileridir. Yaşam kaynağımız su ve diğer faydalı tüm besinleri fazla ve zamansız tükettiğimiz de, adeta zehir haline gelir. İnsan bedeni en mükemmel şekilde yaratılmıştır. Bedenimiz gibi ruhumuzda da aynı ölçüyü kaçırmamalıyız! İşte, bu denli nizam ve ölçü ile yaratılmış olduğumuzun farkına varmalı, kendimiz de geçmişimizdeki, eksik ve fazla yüklemeleri sahip olduğumuz evlatlarımıza bu fark ile yansıtmalı ve yaşatmalıyız. Biz, geçmişimizin karanlığını çocuğumuza yansıttığımızda, çocuğumuzun hayatına ışık tutmuş olmayız. Mutluluk madde ile sağlanacak bir duygu değildir. Oyuncak örneği, ailede çocuğa karşı yanlış davranışlarımızdan sadece biridir. Bizler çocukken bazı şeylerden yoksun kalmış olabiliriz ama bu eksiklik, ruhumuza fedakarlığı, merhameti kazandırmıştır. “Acı çekmemiş bir ruh mutluluktan ne anlar” sözünden de anlaşıldığı gibi, bizim geçmişimizdeki sahip olamadığımız bir oyuncak, bir eksikliğimiz şimdiki hayatımızda ve ileri de fedakarlık yapabilme, empati kurabilme, merhamet gibi duyguları kazanmamıza vesile olmuştur. Bu duyguları yaşamasına fırsat vermediğimiz çocuğumuzdan ileride bizim gibi davranmasını nasıl bekleyebiliriz? Hani, anne yengeç evladına neden düzgün yürümediğini sorduğunda, yavrusu, önümden sen yürüyorsun cevabını verdiği gibi. Ne ekersek onu biçeriz. "Hayır" demek, bir eksiklik değil, tam tersi ilerleyebilmesi için çocuğun önünde inşa edilen bir basamaktır. Anne-baba olarak, kendi geçmişimizin farkına vararak sahip olduğumuz değerli evladımızın değerlerini yok etmeyelim. Kendi geçmişimizi çocuğumuzda yaşamak yerine, çocuğumuzun ihtiyacı olan ruh ve beden ihtiyaçlarını dengeli bir şekilde verebilmeliyiz. İşte o zaman dünümüzün bu günümüze ve geleceğimize ışık olarak yansıması gerçekleşmiş olacaktır. Parlak bir gelecek için bu günün güneşiyle yarını ısıtacak, aydınlatacak nesiller yetiştirebilmemiz dileğiyle…