Dünyanın dört bir yanında, insanın olduğu her yerde yeşerebilen bir fidandır aşk… Belki tüm canlıların yaşadığı, ama bizim sadece insancasına bilebildiğimiz, ona şarkılar yazıp söyleyebildiğimiz, arayabildiğimiz, anlatabildiğimiz, efsane diye dilden dile gezdirebildiğimiz… İzafidir aşk… Kimine göre gerçek, kimine göre ütopya. Ve herkes kendi aşkını yaşar içinde, kendi yüreğinin sahibidir her aşık. Fakat o yürek kayıp gitmiştir bir başkasına ve dönülmez akşamın ufkundadır artık, vakitse çok geç.
O’nun adı geçince dolar gözlerin, ‘’o’’ sevilendir. Daha önce kimseyi böyle sevmemişsindir sen ve bundan sonra da hiç kimse, hiçbir şey böylesi sevilmeyecektir. Oysa aşkı tarif için binlerce cümle kurulabilir ve bu binlercesi de yetmez anlatmaya, yeni bir sözcük sihrine başvurulabilir.
Her güzel söz gibi aşk da yakışır muhatabına…
Allah’a, vatana, anaya, babaya, çiçeğe, doğaya, O’na…
İlle de sevgiliye… İnsani duyguların en yücesidir aşk.
Adı geçince gözlerinin dolması, neredeyse kalbinin durması. ‘’Kalbim durursa nasıl yaşarım?’’ deme üstâd. Aşk kalp dursa da yaşanılası. Yüreğin başka yerdeyken hayatın sende olması…
Aşk nedir bilmeyen bir çocukken yüreğim, sevdi seni gazete manşetlerinde…
O sana haykıran kitle sadece sözcümüzdü bizim, dışarıda daha büyük bir topluluk vardı sevdanın işçisi.
Ter kokardı aşkımız, Zonguldak’taki maden işçilerinin yaptıkları pankart gibi.
Kafa tutarız âleme vatanın bir ucundan;
Milyonların gözü önünde dünyanın en güzel duygusunu, aşkını söyleyenlere ‘’çılgın’’ denilen düzende bizden daha çılgını olamazdı, olmamalıydı.
Haykırırız yedi düvele; ‘’Âlemde her şeyi sevebilirdim, sevmeye senden başlamasaydım’’ diye…
Sevgililer de kavga eder arada; hatta Sokrates el atmıştır bu konuya da. Demiştir ki; ‘’İki sevgili birlikteyken birbirlerini yerler, ayrılınca da kendilerini’’
Arada böyle olduğu da olmuştur elbet, belki seninleyken ve seni gözümüzden sakınırken üzüp incittiğimiz ancak hiç şüphesiz sensizken kendimizi yediğimiz. “Sevdim seni bir kere, başkasını sevemem’’ dedik. Dedik demesine de başkasını sevmedik mi? Sevdik…
Aşkların en güzeli; affet deyip diz çökmek Yeşilçam vari kaçar. Neden af dilediğimiz malumdur kendimizce, karşımızdaki bize güzelliği ile bakarken. Bazen üzülmüş, kırılmış olsak da aşkımızdan vaz geçmeyiz. Normal sevebilen adamlar değiliz biz, başkalarının başka şeyleri sevdiği gibi sevemeyiz.
Şimdi platonik bir Şubat akşamında, yüreğimi sana bıraktığım bir anda daha anlıyorum ki; seni sevmekse maksat her günüm 14 Şubat.
Sevgililer Günü’n kutlu olsun ey sonsuz aşk.
Aşk kapısı senin kapın, diğer adı sensin aşkın. Herkes seni anlatmaya meyletmişken sen bir Nazım dizesinde belki… Ve bir Ahmet Arif şiirinin son mısralarındasın aşkına hapsolduğumuzu düşünürken biz.
Akşam erken iniyor mahpushaneye
Dışarıda delikanlı bir bahar
Seviyorum seni çıldırasıya…
Sevgililer Günü, her yılın 14 Şubat günü birçok ülkede kutlanan özel gündür…
Kökeni, Roma Katolik Kilisesi'nin inanışına dayanan bu gün, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple bazı toplumlarda "Aziz Valentin Günü" (İngilizce: St. Valentine's Day) olarak bilinir. Valentine kelimesi, Batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamlarında da kullanılır. Günümüzde, bazı toplumlarda sevgililerin birbirine hediyeler aldığı, kartlar gönderdiği özel bir gün olarak devam etmektedir. Ençok çikolatanın tükendiği gün olmanın yanı sıra… Tahminlere göre 14 Şubat günü, tüm dünyada 1 milyar civarında kart gönderilmektedir. Bunun yanı sıra hediye alımlarından kaynaklı piyasada satışlar artmaktadır. Yani anlayacağınız 14 Şubat ticari sevgiler günü J
Günün Sözü: Gülün yüzünde çiy tanesi nevruzun ne hoş; Yeşillikte canı aydınlatan yüzün ne hoş; Geçmiş gitmiş gün üstüne ne söylesen boş: Bırak dünü, hoş et gönlünü, bak bugün ne hoş. (ömer Hayyam)