Ali Babacan: Hukuk yoksa hukuksuzluktan istifade eden milyarderler çıkabilir

Hukuktan vazgeçilmesinin mümkün olmadığına vurgulayan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Boşluklardan, hukuksuzluklardan istifade eden milyarderler çıkabilir." dedi.

Ali Babacan: Hukuk yoksa hukuksuzluktan istifade eden milyarderler çıkabilir
 Capital ve ekonomist dergileri tarafından düzenlenen 'Uludağ Ekonomi Zirvesi' Grand Yazıcı Otel'de başladı. Programın açılışında konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, dünyanın 2007-2008 yılından itibaren içine girdiği ekonomik krizi hala aşamadığını savundu. Babacan, çok sayıda ülkede derin sorunların yaşandığını söyledi. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın zirvede yaptığı konuşmanın satır başları şöyle;

"BÜTÜN DÜNYADA EKONOMİK SORUNLAR VAR"

"Pek çok ülkede derin sorunlar var. AB, uzun sürecek düşük bir büyüme trendine girmiş gibi görünüyor. Euro bölgesi, deflasyon bölgesine resmen girmiş durumda. Japonya'nın yaşadığı uzun süren deflasyon eşiğinde durgunluk şu an Avrupa'nın karşılaştığı risk. AB Merkez Bankası olağanüstü tedbirlerle, para politikasını olağanüstü devreye sokarak canlılığı sağlamaya çalışıyor. Para politikaları üçlü saç ayağından sadece bir tanesi. Bunlardan birisi maliye politikaları, ikincisi para politikaları ve yapısal reformlar. Her üç zamanda eş zamanlı ve uyumlu politika uygulanmadığı takdirde ülkelerin başarı elde etmesi mümkün değil. AB'nin en büyük problemi yapısal reformları yapamamak. Borç sorunu şimdilik perde arkasına alındı, ortadan kalkmadı ama perde arkasında duruyor. O da çözülmüş değil."

"EURO-DOLAR TOTO OYNANIYOR BU GÜNLERDE"

"AB'deki bu durgunluk bizim temel ihraç pazarımız olan ülkelerle ilgili bizi endişelendiriyor. Japonya'da son dönemde hükümet yeni politikalar uygulamaya başladı. Fakat onların üçüncü ayağında işler iyi gitmiyor. Amerika'da gelişmiş ekonomilerin içinde en güçlü toparlanmanın ABD'de olduğunu görüyoruz. Özellikle enerji fiyatlarındaki düşüş, Amerika'nın yeniden endüstrileşmesinin önünü açmış oldu. Tekrar sanayiye dönüşü görüyoruz. Yeni yapılan enerji santralleri ile bir buçuk 2 yıl önceki fiyatlarla elektrik üretmek mümkün. Bunun yanına bir de Ar-Ge ve inovasyon kapasitesi olan entelektüel birikimi eklediğiniz zaman güçlü bir toparlanma görünüyor. Bunun sonucu olarak da Amerika Merkez Bankası'nın normale dönmesi, para politikalarında sıkılaştırmaya gitmesi, olağan döneme gidiyor olması, önümüzdeki birkaç yıl yakından takip edilmesi gereken bir konu olacak. Bu yıl en erken Haziran ayında ama belki yıl sonuna doğru, henüz zamanlamasını kendileri de bilmiyor, başlayacak bu faiz artırım döngüsü, bütün dünyada az ya da çok dalgalanmalar meydana getirecek. Aslında bunun beklentisi dahi şimdiden küresel finansal göstergelerde çok ciddi değişiklikleri beraber getirdi. Bunun en önemli ektisini Euro-Dolar çapraz kurunda görüyoruz. ABD Merkez Bankası'nın sıkılaştırma politikası, doları diğer her şeye karşı değerlendiriyor dünyada. Öte yandan, AB Merkez Bankası'nın olağanüstü politika gevşetmesi de Euro'nun değer kaybetmesine neden oluyor. Bunların ikisinin etkisini topladığınızda Euro/dolar çaprak kuru, çok kısa süre içinde farklı bir noktaya geldi. 1.1 gibi bir çapraz kur vardı. Şu anda, bu süreçte 0.8'i de gördü, 1.6'yı da gördü. Geçen yıl 1.4 idi, bu günlerde 1.06 civarında. Geçen hafta, 1.10'du. Bu, yönetmesi zor bir konu. Bu, nerede, ne zaman durur. Bununla ilgili herkes bir piyango çekiyor. Euro-dolar toto oynanıyor bu günlerde. Bunu Avrupa Merkez Bankası Başkanı da ABD Merkez Bankası Başkanı dahil, bütün teknik ekipleri dahil nerede nasıl duracağın bilen yok. Nerede nasıl duracağı ile ilgili hesapları olabilir ama yüzde 100 kontrol mümkün değil."

"KENDİ İÇİMİZDEKİ TARTIŞMALAR BU DALGALANMALARIN BOYUTUNU BİRAZ ARTIRDI"

"Bizde de son 3-4 haftadır kurda dalgalanmalar oldu. Biraz da kendi içimizdeki tartışmalar bu dalgalanmaların boyutunu belki biraz artırdı. Ama önemli olan şey, Brezilya'dan tutun da Hindistan'a kadar, Endonezya'dan Güney Afrika'ya kadar her ülkede dalgalanmalar yaşandı. Sadece bize özgü bir şey değildi bu. Uluslararası piyasaları takip edenler bunu zaten izliyor."

"GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE SORUNLAR BÜYÜK"

"Gelişmekte olan ülkelerle ilgili sorunlar büyük. Gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızı artık son 10 yıla göre daha düşük ve düşük seyretmeye devam edecek. Çin'de artık yüzde 9-10 büyüme oranları hayal. Bu yıl yüzde 7'yi tutturabilir miyiz endişesine kapılmış durumdalar. OECD'nin, önümüzdeki 10 yıl için büyüme beklentisi Çin için yüzde 5 küsür. Brezilya, BRIC ülkelerinden bahsediyoruz. Üç dört sene önce dünya yıldızı ilan edilmiş ülkeler. Brezilya'da büyüme durdu. Yüzde 6 bütçe açığı var. Aldıkları tedbirler halk olaylarına sebep oluyor. Yolsuzluk skandalları ve kötü yönetim Brezilya'yı tamamen değiştirmiş durumda. Endonezya'da düşük büyüme bir sıkıntı alanı. Latin Amerika'nın ortalama büyümesi yüzde 1,5-2 seviyesinde, tablo eskisi kadar parlak değil. Gelişmekte olan ülkelerin önümüzdeki 10 yıl ortalama büyüme hızı, geçmiş on yıla göre düşük olacak ama gelecek 10 yıla göre gelişmiş ülkelerin çok daha üzerinde olacak. Büyümenin, yatırım imkanlarının bolca olduğu ülkeler olacaklar."

"PETROL FİYATLARI ÖNEMLİ"

"Düşen petrol fiyatları da önemli bir konu. Bu petrol fiyatlarının dünya ekonomisi üzerindeki etkisi olumlu. Rusya başta olmak üzere petrol üreten ülkelerin bazıları bundan son derece olumsuz etkileniyor. Ama bizim gibi petrol ve doğalgaz ithalatı yüksek olan ülkeler olumlu etkileniyor."

"TÜRKİYE G20 BAŞKANI"

"Türkiye artık G20'nin başkanı. Biz bu yılın önceliklerini, İngilizce 3 i ile başlayan kavramla açıkladık 'Kapsayıcılık, Uygulama ve Yatırımlar' şeklinde. Kapsayıcılık altında en önemli vurguladığımız konulardan bir tanesi KOBİ'ler. G20'nin 11 gündemi var. Ama her bir gündem maddesi içinde de KOBİ'ler için ne yapıyoruz sorusunu sormaya başladık. 100'den fazla ülkede üyesi olan, dünyanın en geniş iş örgütü Dünya Ticaret Odası'nın içinde olduğu bir dünya, KOBİ Forumu bu yıl içinde kurulmuş olacak. Birkaç haftaya anlaşma imzalanıyor. Dünyada ilk defa uluslararası ortamlarda KOBİ'lerin önerilerini iletecek bir mekanizmayı dünyaya kazandırmış olacağız. Kapsayıcılık altında az gelişmiş ülkeler odağımızda. G20 temsili çok yüksek, dünya nüfusunun üçte 2'si. Her kıtadan ülke var ama dünyanın tümü değil. 180 ülke G20'nin dışında. G20 sadece kendisi için konuşuyor, kendi dertlerini konuşuyorlar algısını istemiyoruz. Diğer ülkelerin de sorunlarını dikkate alan, çözüm üreten bir yapı istiyoruz. Bununla ilgili de geniş bir kabul var. Kapsayıcılıkla ilgili bir başka trendimiz kadın. Tüm dünyada kadınların iş dünyasındaki rolünü artırmak için ne tür ortak politikalar geliştiririz, uluslararası mekanizmaları nasıl daha çok bu yönde kullanırız onu gündeme getirdik. Kasım ayındaki toplantıda biz bunu gündeme getirmek istiyoruz. Ama bu konsensüsle olacak bir şey. İkinci önceliğimiz uygulama. Pek çok ülke çözümler üretti, ilan etti ama uygulama konusunda patinaj var, sıkıntılar var. Şunu yapacağız diye açıklama yapmak kolay ama hadi yap dediğimizde hele hele bunlar biraz riskli siyasi konularsa uygulama kolay olmuyor. Üçüncü önceliğimiz yatırımlar. Yatırımlar gelişmekte olan ülkeler için değil gelişmiş ülkeler içinde önemli. Harcanan her devlet parası aynı değerde değil. Bugün bakıyoruz bazı devletlere, son derece verimsiz yatırımlar var. Artık kaynaklar çok bol değil. Pek çok ülkenin borç sorunları var. Önceliğin çok dikkatli yapılması gerekiyor. Bazı ülkelerde para yok."

"HUKUK YOKSA, hukuksuzlukLARDAN İSTİFADE EDEN MİLYARDERLER ÇIKABİLİR"

"İstikrar, bir ülke için çok önemli. Ama nasıl bir istikrar? Çünkü istikrarı elde etmenin farklı yolları var. Çok baskıcı rejimlerle bazı ülkeler de istikrarın sağlandığını görüyoruz. Ama biz demokratikleşme ile istikrardan söz ediyoruz. Çevremizde pek çok ülke istikrarsızlık içinde. Gücünü demokrasiden alan bir istikrar önümüzdeki dönem için Türkiye'nin olmazsa olmazı. Çünkü istikrarın sürdürülebilirliği çok önemli. İstikrarın, özgürlüklerin doyasıya yaşandığı bir ortamda sağlanması, temel hak ve özgürlüklerin tam bir güvence altına alındığı bir ortamda istikrarın sağlanması. Hukukun üstünlüğünün tavizsiz şekilde uygulandığı bir ortamda istikrarın sağlanması. Bunlar önümüzdeki dönem çok önemli. Hukuk, hukukun üstünlüğü, hukuk güvenliği. Anayasa'nın ama aynı zamanda bütün yasaların ve ikinci düzenlemelerin evrensel hukuk düzenine sırtını dayayan bir perspektifle hazırlanıyor alması son derece önemli. Gri alanların olmadığı, sadece anayasa değil yasalarda da açık açık her şeyin yazıldığı, kazanılmış hakların sonuna kadar korunduğu, yargının hızlı, adil ve tarafsız çalıştığı bir düzen. İşte ancak bunları sağlarsak Türkiye'de gerçek anlamda bir hukuk devleti olabiliriz.

Birinci sınıf demokrasi olmak için bir hukuk devleti olmak şart. Eğer bir ülkede hukuk yoksa demokrasi kendi başına yeterli değil. Hukuk yoksa, demokrasi o ülkeyi kaosa götürebilir. Hukuk yoksa, halkın iradesi anlamsız hale gelebilir. Hukuk yoksa bir ülkede zenginler olabilir. Ama o ülke topyekün zenginleşemez. Boşluklardan, hukuksuzluklardan istifade eden milyarderler çıkabilir. Ama ülkenin geneline yayılmış bir refahtan, topyekün bir zenginlikten söz edemezsiniz. Hukukun olmadığı bir ülkede kalkınma olmaz. Bunun için önümüzdeki dönemin en önemli reform alanlarından birisi yargı olacak. Adalet bakanlığımız yeni bir yargı reformu taslağını bizlerle paylaştı. Seçimlerden önce anayasa gereği ayrılmak zorunda kaldı. İyi bir çalışma, güzel tespitler var. Seçimden önce belki tartışmak olmayacak ama seçimlerden sonra en önemli konu Türkiye'nin şiddetle ihtiyaç duyduğu yargı reformunu gerçekleştirmek. Yargının iyi bir şekilde güven sağlayamadığı bir ülkede genel anlamda bir hukuktan bahsetmek mümkün değil."

"17-25 ARALIK SÜRECİNDE YARGIYA GÜVEN SARSILDI"

"17-25 Aralık süreci şöyle tartışılır, böyle tartışılır, farklı perspektiflerden ele alınır, eleştirilir ama Türkiye'yi belki de en çok yaraladığı nokta yargıya olan güvenin büyük bir tahribat alması. Bir yapılanmanın, bir paralel yapılanmanın, yargı sistemini kullanarak kendi amacına ulaşmaya çalışması ve böylesine Türkiye'yi sıkıntıya sürüklemesi kabul edilebilir değil, affedilebilir değil. Dolayısıyla yargının mutlaka, anayasa, yasa ve vicdanıyla çalışıyor olması lazım. Hiçbir etki altında kalmadan çalışıyor olması lazım. İşte insan kaynağı yapısından tutun da eğitime kadar, denetim yapılarına kadar pek çok konu son derece önemli olacak önümüzdeki dönemde."

"GÜVENİN OLMADIĞI BİR ÜLKEDE NE YAPARSANIZ YAPIN İSTİKRAR MÜMKÜN DEĞİL"

"Ekonomi politikalarımızı hep güven üzerine inşa ettik. Hep güven dedik. Güven varsa işler kolaylaşıyor. Güvenin olmadığı bir ülkede ne yaparsanız yapın büyüme de istikrar da mümkün değil. Güven nasıl oluşuyor. Burada iş dünyamızın kıymetli insanları var. Onlar çok iyi bilirler, şirket için güven itibar neyse devlet içinde aynısı. Söz vereceksiniz ve yapacaksınız. Yapamayacağınız sözünü vermeyeceksiniz. Taahhütlerinizi gününde yerine getireceksiniz. Ekonomi açısından program açıklayacaksınız ve onu gerçekten uygulayacaksınız, hedef vereceksiniz ve canla başla çalışacaksınız, öngörülebilir ve şeffaf olmaya çalışacaksınız. Şeffaflık varsa orada kolay kolay yanlış işler olmaz. Ne kadar açık şeffaf süreç varsa orada yanlışlıklar, yolsuzluklar o kadar az olur. Hesap verilebilir olmak çok önemlidir."

"EKONOMİDE YAPTIKLARIMIZI 3 AYDA BİR AÇIKLAYACAĞIZ"

"Türkiye için üçlü saç ayağından bahsedecek olursak, maliye politikaları alanında gerçekten, geçen seneki yüzde 1.3'lük bütçe açığı ile dünyanın en iyi ülkelerinden birisiyiz. Borcumuzun milli gelire oranı yüzde 33'e düşmüş ve 2017 yılına kadar bütçe hedeflerimizi açıklamışız. Bunu yapabilen ülke sayısı çok az. Maliye politikası ayağında çok sağlam bir güven var. Bugün Türkiye'nin kamu burcu ile ilgili herhangi bir şey yazıp çiziliyor mu, herhangi bir olumsuz bir şey okuyor musunuz? Yani artık ben hazinenin borcuyla ilgili ihaleyle ilgili haber görmüyorum gazetelerde. Bakıyorum çok önemli ihaleler oluyor bazen bir gazetede küçük üç beş satır haber oluyor. Eskiden ekonomi sayfalarını, şöyle oldu böyle oldu, şu kadar tekli geldi, şu oldu. Bu ortadan kalktı artık. Üçlü saç ayağının kamu maliyesi dolayısıyla bizde sağlam. Yapısal reformlarla ilgili de 2018'e kadar 25 dönüşüm programı açıkladık. Sayın cumhurbaşkanımızın başbakanlık döneminde açıkladığımız kalkınma planı vardı, onu detaylandırıp takvime bağladık. Sayın başbakanımızın yaptığı 4 basın toplantısı ile hükümetin taahhüdü haline getirdik. 3 ayda bir de ne söz verdik ne yaptık açıklayacağız. Bunlar siyasi iktidar için bu kadar kendini bağlamak kolay değil. İnşallah bunu uyguladığımız sürece üçlü saç ayağının yapısal reformlar bölümü de sağlama bağlanmış oluyor."

"MÜMKÜNSE SADECE MERKEZ BANKASI TARAFINDAN YAPILACAK İYİ İLETİŞİM"

"Gelelim üçüncüsüne, para politikalarına. Para politikaları üzerindeki öngörülebilirlik üzerinde çalışmamız gerekiyor. Para politikaları ile ilgili belirsizlikleri aşmamız gerekiyor. Para politikalarının sorumlusu Merkez Bankası. Tabi ki hükümet genel çerçeve içinde hedefler hükümet ve Merkez Bankası tarafından beraberce belirlenir. Ama o hedeflere ulaşmak için merkez bankasının araç bağımsızlığı var. O hedefe nerden nasıl ulaşacağı ile ilgili Merkez Bankası'nın kendi hareket alanı var ve o hareket alanını da bağımsız uygulaması lazım. Şuanda ihtiyaç duyduğumuz daha çok öngörülebilirlik. Merkez Bankası tarafından ve mümkün olursa sadece Merkez Bankası tarafından yapılan iyi iletişim ve o iletişim doğrultusunda güven oluşası. Üçüncü ayağı da daha sağlım bir yapıya kavuşturduğumuzda Türkiye ile ilgili endişe edecek durum yoktur. Dünyada dalgalanmalar da olsa, dünya ekonomisi ile ilgili, finans yapısıyla ilgili zor bir dönemden geçiyor da olsak, kendi içimizde sağlam durduğumuzda, kendi içimizde doğru politikalar uyguladığımızda korkacak bir şey yok. Yeter ki hesabımızı kitabımızı iyi yapalım ve her türlü senaryoya karşı hazırlıklı olalım. Belirsizliğin çok olduğu dönemlerde belli bir beklenti ile hareket edemiyorsunuz. Diyelim ki önümüzdeki yıl biz programımızı yaparken petrol fiyatı 50 dolar, 60 dolar diye yaparsak yanlış olur. Bu tekrar 100'e çıkabilir, inebilir de. Ama her konuda ne yapacağımızın belli olması lazım. Euro-dolar çapraz kuru 1'e iner mi inebilir, sıfır 80 mi olur, olabilir. Tekrar 1.15 gider mi gidebilir. Ama bunların hepsine hazır olmamız lazım. Bunu yaptığımız zaman önümüz açık, yolumuz açık."

"MALİYE POLİTİKASI, PARA POLİTİKASI GİBİ PANSUMANLARLA BÜYÜME OLMAZ"

"Türkiye'nin genel ekonomik performansına da bakacak olursak, geçtiğimiz yılı, belki yüzde 3'ün biraz altı gibi bir rakamla kapatacağız görünüyor, yüzde 3'ün altında bir rakam görünüyor. Tabi bunu TÜİK 30 Mart'ta açıkladığında göreceğiz. Geçen senenin istihdam rakamları çıktı. Geçen yıl Türkiye'de toplam çalışan sayısı bir milyon 400 bin kişi arttı. Yüzde 5.8'lik bir artış var. Büyümenin yüzde 2'lerde olduğu bir ülkede yüzde 5.8'lik bir istihdam artışı olağanüstü bir şey. Bu özel sektörün geleceğe umutla baktığını gösteriyor. Yani işe adam almaya devam ediyoruz. Peki işsizlik niye yükseliyor. İş gücüne katılım oranı çok arttı. 7 yılda yüzde 3 arttı iş gücüne katılım oranı. Pek çok ülkede bu kadar katılım yok. Özellikle kadınların iş gücüne katılım çok fazla. Şu anda üniversite mezunu kadınlarımızın iş gücüne katılımı erkeklerle eşitlendi. 3 yıldır yeni işe başlayan her 100 kişiden 46'sı kadın, 54'ü erkek oldu. Dolayısıyla bu iyi bir trend. Ne yapmamız gerekiyor. Daha yüksek büyüme oranları elde etmemiz gerekiyor. Ama bunu yapısal reformlarla yapmamız gerekiyor. Geçici maliye politikası, para politikası gibi pansumanlarla değil, yapısal reformlarla büyümemiz gerekiyor ki daha yüksek istihdam oluşturabilelim."

Önümüzdeki dönemin yapısal reform gündeminde 25 başlık bulunduğunu hatırlatan Babacan, büyümenin bu reformlara, verimlilik artışına dayanan bir büyüme olması gerektiğinin altını çizdi.

SİVİL HABER

Güncelleme Tarihi: 13 Mart 2015, 16:09
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner309

banner225

banner209