DOLMUŞ

Dolmuş, kişisel taşımacılık ile geleneksel otobüs taşımacılığı arasında bir noktaya
düşer. İlk olarak yoğun göç ve hızlı nüfus artışından dolayı İstanbul’da başlamıştır. Yola
çıkmadan önce araçtaki bütün koltukların dolmasının beklenmesinden dolayı adına dolmuş
denir. Dolmuş aracı olmayan insanların zorunlu tercihidir. Ama büyükşehirlerde yaşayanlar da
trafik yoğunluğundan dolayı dolmuşu tercih ederler.

Lüks yaşam insanı bireyselleştirir. Kendi aracıyla işe gidip gelen biri, ofis gibi bir
ortamda da çalışıyorsa belki de hiç sosyalleşmeden günü tamamlar. Oysa dolmuşa binenler
öyle mi? Bineceğiniz dolmuşun beklediğiniz duraktan geçip geçmediğini soracaksınız,
binerken de gideceğiniz yerden geçtiğinden emin olacaksınız, kaç lira vereceğinizi
soracaksınız, belki tanıdık birine “Günaydın.” diyeceksiniz, ineceğiniz yere yaklaştığınızda
“Durakta inecek var.” diyeceksiniz, kendi ücretinizi veya diğer yolcuların ücretini
uzatacaksınız, birilerine teşekkür edeceksiniz belki yanlışlıkla çarpıp özür dileyeceksiniz…
Görüldüğü üzere dolmuşta zorunlu olarak sosyalleşilir. Konfor alanı insanı
bireyselleştirir. Bazen çıkmalı konfor alanından, bakmalı etrafa neler oluyor? Bu anlamda
halka karışmak iyidir.

Dolmuşlarda karşımıza farklı insan profilleri çıkar. Benim dolmuşu kullandığım
saatlerde en çok öğrencilerle karşılaşırım. Lise öğrencilerinin hepsinin elinde telefon olur.
Duruş bozukluğuna sebep olacak şekilde kafalarını gömdükleri telefon ekranını ister istemez
görürüm. Genelde erkek öğrenciler oyun oynar, kız öğrenciler keşfet videoları izler.
Dolmuşta hiç kimsenin elinde kitap olmaması dikkatimi çekti. Ben Anadolu’nun
küçük bir ilinde yaşıyorum. Başka illerde ya da ülkelerde nasıldır diye düşündüm.
Büyükşehirlerde toplu taşımada kitap okuyan insanlara rastladığım olur. Yurt dışında ise
metro ve parklarda kitap okuyan insanları gördüğümü hatırlıyorum. Kısacık zaman diliminde,
oturma şansım da olmayınca; dolmuşta sesli kitap dinlemeye karar verdim. Zorunlu dolmuş
yolculuğumu eğlenceli ve verimli hale getirebilirim. Gözlem yapma şansına sahip olmam da
yanıma kar kalır.

Bu arada yazarlar da toplu taşımayı sık kullanmıştır. Sait Faik Abasıyanık otobüs,
vapur ve tramvayla seyahat eder halkın arasında yaşamayı tercih ederdi. Öykülerinde bu
seyahatlerin izleri mevcuttur. Sokakların şairi Orhan Veli Kanık da toplu taşımayı kullanır,
halkın gündelik yaşamını şiirlerine taşırdı. Ölümü de halkın içindeyken olur, belediye
çukuruna düşüp sonrasında vefat eder.

Uzun zaman sonra dolmuşu tekrar kullanmaya başladığımdan, değişen durumlar
dikkatimi çekti. Bizler lise yıllarında büyükler dolmuşa binince mecburuz gibi hemen yer
verirdik. Şimdilerde ise gençlerin umurunda bile değil. Sağlığım el verdiği ölçüde şahsım
adına böyle bir beklentim yok ama yaş ilerler sağlığım el vermezse ayakta nasıl giderim diye
düşünmeden de edemedim. Yolcular inerken sadece ön kapı açıldı, şoföre niçin arka kapıyı
açmıyorsunuz deyince; aldığım cevap şaşırtıcıydı. “Dolmuşta kimse kalmaz, ücretimi
alamam.” oldu. Oysa eskiden böyle değildi.

Bakalım dolmuşa binip halka karışmak, bana daha neler katacak?