Büyük Efsanelere Konu Olmuş Bir Yer: Kız Kulesi 3. Akılda Kalanlar (Son Olarak)

Büyük Efsanelere Konu Olmuş Bir Yer:
Kız Kulesi
 
‘Deniz içinde karadan bir ok atımı uzak, dört köşe, sanatkarane yapılmış bir yüksek kuledir. Yüksekliği tam 80 (seksen) arşındır. Sathı mesehası iki yüz adımdır. İki taraftan yerde kapısı vardır.’
(Evliya Çelebi)
 
3. Akılda Kalanlar (Son Olarak)

Kız Kulesi’ni, Kız Kulesi yapan bir diğer özellik de elbette boğazdır. Boğazsız Kız Kulesi, Kız Kulesi olmadan da bir İstanbul Boğazı hayal edilemez. Etle tırnak gibidirler. Sanki birbirlerine aşık iki sevgili ve bunu asırlardır birbirlerine itiraf etmemişler... Belki de gördükleri savaşlar, belki de yaşanılan felaketler buna engel olmuş. Ama hep bir arada, hep koyun koyuna...
Kız Kulesi’nin insanda yarattığı duygular ancak ona bakıldığında, onun karşısında bir çay, bir kahve içildiğinde hissedilir. Kimse bu duygunun, bu duygunun ne anlama geldiğinin açıklamasını yapamaz. Benzetmeler yapılabilir –ki yine yetersiz kalacaklardır-. Ben bu satırları yazarken bile karşımda duran Kız Kulesi, benim için bir anlam daha kazanıyor. Onunla ilgili anılarıma bir tanesi daha ekleniyor. Bir kere daha güneş onun güzel manzarası eşliğinde batıyor. Akşamın karanlığında, ışıkları ile sanki ‘Gün daha bitmedi!’ diye haykırıyor.
Kız Kulesi hakkında her zaman çok şey yazılmış ve çizilmiştir. İstanbul’un kartpostallarında her zaman onun fotoğrafı vardır. Hediyelik eşya satanlar muhakkak onun bir figürünü, bir magnetini veya bir anahtarlığını bulundururlar. Uğruna yüzlerce savaş yapılmış İstanbul’un incisidir Kız Kulesi. İstanbul’da ikamet eden her ‘İstanbullunun’ ziyaret etmesi, en azından göz ucuyla görmesi gereken bir yerdir.
Ziyaretimi sonlandırırken bir kez daha göz göze geliyoruz. Bir tebessüm ediyorum. Onunla geçen beş yıl mı yoksa şahit olduğu anılardan dolayı mı bilemiyorum. Tek aklıma gelen kim bilir nice benim gibi insanların aklında böyle büyükçe yer edinmiş ve nice olaylara şahit olmuş, kaç evlilik teklifine, kaç romantik akşam yemeğine ev sahipliği yapmıştır...
Kız Kulesi'inden Üsküdar'a baktıgımda karşımda biblo gibi duran nadide bir mimari yapı, Ayazma Camii, ya Üsküdar meydanına dogru döndüğümde, 

hemen sahilin dibinde yine büyük ve ciddi  bir hikayesi olan, büyük mimarin eseri 1580 yılında ibadete açılan Kuşkonmaz camii veya asıl adı ile Şemsi Ahmet Paşa Külliyesi ve  Camii, daha ileride Üsküdar meydanında 1548 yılında tamamlanmış o Büyük Mimar Sinan'ın eşsiz eseri İstanbul'da bir çok eser bırakan Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan için yaptırılmış Mihrimah Sultan Camii ve Külliyesi, bir eşide Edirnekapı'da bulunmaktadır. 

Bu camilerin  de kendi içinde çok derin öyküleri bulunmaktadır.Hepsi bir sanatçının hazine kutusunda itina ile saklayacağı kalitede ve değerde  eserlerdir. 

Hepsi de bizim elimizin altındadır. Üsküdar'ı belkide bu kadar kıymetli yapan da bu eserlerin birbirlerini  rahatsız etmeden zarif bir şekilde sıralanmış olmalarıdır. Hiç birisi diğerini engellemeden bir digerini tamamlamaktadır. Yüzyıllardır İstanbul’un Anadolu yakasının silüetine zeval gelmemiştir.

İşte İstanbul'u bu kadar kıymetli yapan Boğaz'a sıralanmış bu zümrütden daha kıymetli mimari eserlerimizdir.