Sivil Haber

TÜRKİYE’NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVI DERİNLEMESİNE TARTIŞILDI

ÜNİVERSİTELERİMİZ

Siyaset Akademisi Ankara’nın geçtiğimiz hafta ilk konuşmacısı Gülsün Bilgehan’dı. “Siyasette Kadın, Kadın Haklarında Son Durum ve Örneklemelerle Karşılaştırma” yaparak genç liderlere önemli açıklamalarda bulundu.

 Cumhuriyetin temel ilkelerinden bir tanesi olan ‘Eşitlik ve Kadın Hakları’ olduğunu söyleyen Bilgehan, bu sürecin aslında Osmanlı’nın son dönemlerinde kadın hareketinin başladığı izlerin olduğunu söyledi. Türk kadının sahip olduğu hakların Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği emeğin karşılığı olarak verildiğinin ve bu hakların savaşarak alındığının altını çizen Gülsün Bilgehan, bu hakların verilmesi bir devlet politikası olarak görülmesinin de önemini vurguladı.

 

Gülsün Bilgehan: 1935 yılında 18 kadın Milletvekili iken Dünya 2.siydik!

 

Uluslararası alanda Ve Türk siyasetinde kadın temsiline değinen Gülsün Bilgehan, “1935 yılına bakıldığında 18 kadın milletvekili ile dünya 2.si, fakat şuan ise dünya sıralamasında 98. sıradayız.”, açıklamasını yaptı. 2002’de kadın oranı yüzde 4.4 iken, 2007 yılında bu oran yüzde 9, şimdilerde ise yüzde 14 olduğunu söyledi.

 

 “Parlamento’da kadın oranı neden önemli?” sorusu üzerinden Kadın-Erkek Eşitliliğine eleştirel bir bakış sunan Bilgehan, “Kalkınmışlık oranına yüksek olan ülkelere baktığımızda parlamentoda temsil edilen kadın oranının da yüksek olduğunu görüyoruz. Uygarlık için eşitlik şarttır.”, açıklamasında bulundu.

 

4+4+4 uygulaması yerinde bir uygulama değildi!

 

Hükümet’in eğitim politikalarına değinen Gülsün Bilgehan, “ yüzde 98,5 oranında kızlarımız okula gidebiliyorlardı. Ayrıca kadın okuma-yazma oranı erkek okuma-yazma oranına yaklaşmıştı. Bu bakımdan bakıldığında 4+4+4 uygulamasının yerinde olmadı.”, diyerek eleştirdi. “Laik”liğin kabulü ile gelen medeni kanunun kabulü ile ‘eşitlik’ kavramının önem arz ettiğinin altını çizdi. “ Boşanma” hakkına sahip olmak gibi önemli bir hakkın artık ‘kadın’ içinde bir hak olduğunun vurgusunu yaparak, Fas örneği ile durumu kadın haklarının, “Arap Baharı” olarak adlandırılan bu sürecin aslında kadına yönelik eşitsizliğin iyi bir emsal teşkil ettiğini söyledi.

 

24 Kasım 2011 tarihinde TBMM’ne sunulan Avrupa Konseyinin “SEV 210” sayılı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ne atıfta bulunan Bilgehan çarpıcı açıklamalarda bulundu. Gülsün Bilgehan’a göre “Türkiye bu anlaşmayı imzaladı ama içeriğini tam anlamayarak, tam iştirak edemeyerek imzaladı. Çünkü bu anlaşmaya göre devlet kadına yönelik şiddetten devletin sorumlu tutulduğudur. Türkiye, evet imzaladı ama, demokratik devletler bile imzalamaya çekindiği bu nokta da, bu sorumluluğu nasıl karşılayacak! Bunun farkında olması gerekir” açıklamalarında bulundu.

 

“Kadınların hukuk alanında kazanımlarından çalışma hayatına da değinen Gülsün, kadının birey olarak kabul gördüğü bir toplum bilincinin oluşması ve kadının bir birey olarak toplumda yerini alması için çalışmalara hız kazandırılmalı, bilinçlendirilmelidir.”, diyerek Gülsün Bilgehan konuşmasını noktaladı.

 

Siyaset Akademisi Ankara’nın önemli konuklarından bir tanesi olan Doç Dr. Muhammed Çakmak’ı ağırladı.

 

Muhammed Çakmak, “İnsan kimi zaman tesadüfün, kimi zaman da bilimselin içinde sunulmuştur” yorumunu yaptı.

 

İnsanı merkeze oturtan Çakmak, “İnsanın tipolojik yapısı ortaya çıktı. Bu mesajı iyi yorumlamamız gerekmektedir. İyinin kötüye, kötünün iyiye karşı verdiği tipolojik bir durum mevcuttur” dedi. Toplumların ötekileşmeleri üzerine konuşan Çakmak, sadece Türkiye’de oluşan, konuşulan bir mevzu olmadığının, Modern toplumların da bu ayrışıma gittiğinin altını çizdi. Max Weber’in sosyoloji açıdan din tanımlamasını hatırlatan Muhammed Çakmak, “ Dinin sadece bir sonuç olmadığını, aynı zamanda toplumsal olguların belirli bir biçimde düzenlenmesini sağlayan bir zihniyet biçimidir” dedi.

 

Muhammed Çakmak’a göre insanoğlu sevdiği özneyi mitolojik bir kahramana dönüştürdüğünden bahsetti. Konuşmasını bir örneklemeyle devam eden Çakmak, bir sevgilinin sevdiğine duyduğu aşkı; mumun ateşine çarpan pervanelere benzetmesini ve her muma çarptığında nasıl ateş gibi yandığını anlatmıştır.

 

Türkiye’deki din sosyolojisinin genç bir bilim olduğunu söyleyen Çakmak, genç liderlere bu alandaki gelişmeleri takip etmelerini ve ilgilenmelerini istedi.

 

Siyaset Akademisi Ankara’nın son konuşmacısı Demokrat Parti Başkanı Gültekin Uysal’dı. “Nasıl Bir Türkiye” başlığı altında konuşmasını yapan Uysal önemli konuların altını çizdi.

 

Türkiye’de demokratikleşmeyi siyasetten başlatmak gerektiğine dikkat çekti. Çok önemli, çok kritik meselelerimizin olduğuna değinen Uysal, “ Halının altını süpürerek sorunları halledemeyiz” açıklamasını yaptı.

 

Değişimin öneminden bahseden Gültekin Uysal, “Türkiye meselelerini çözebilmek için değişime siyasetten, siyaseti demokratikleştirmekten geçer. Siyasi partiler ve seçim kanunlarında yapılacak değişikliklerle milletvekilleri, tekrar seçilme imkânı bulduklarında, ne genel başkanlarının, ne grup yönetimlerinin getirdiği konuların aksine, milletin öncelikli meselelerini TBMM gündemine gelecektir” diye konuştu.

 

Türkiye’nin bulunduğu coğrafyanın dezavantajlarından muzdarip olduğunu, ama avantajlarından yararlanamayan bir Türkiye’nin olduğundan bahsetti. İmkânları aktif hale getirip, siyasi akılla buluşturmak gerektiğini söyledi. Uysal konuşmasını, “Biz DP olarak tam demokrasinin hâkim olduğu bir Türkiye hayal ediyoruz” diyerek konuşmasını noktaladı.

 

İstanbul Aydın Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Merkezi ve Genç liderler Derneği işbirliği ile gerçekleşen “Siyaset Akademisi Ankara” programı, değerli katılımcılarına plaketlerinin verilmesiyle son bulmuştur.

 

 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.