Sivil Haber

CHP adayları sırtımızda bilek güreşine tutuştu

SİYASET

Avcı: CHP’liler 12 yıllık zorunlu eğitimi 4+4+4 formülüyle kademelendiren yasa teklifini geri çektirtmek için her şeyi yaptılar ve Komisyonumuzu parti içi iktidar mücadelesinin antreman alanına çevirdiler.

Fadime Özkan'ın röportajı

12 yıl zorunlu eğitimi 4+4+4 sistemi ile kademeli ve çok seçenekli hale getiren yasa tasarısını görüşen TBMM Eğitim Komisyonu’nda geçen hafta yaşananlar, çocuklara örnek olacak gibi değildi. Komisyondan geçen teklifin Mart sonu gibi Meclis Genel Kurulu’na inmesi bekleniyor ve oturumların olaylı geçeceğinden neredeyse kimse şüphe duymuyor.

 

Kürsü işgal ederek, her madde üzerine 50, 60 kişi söz alarak, 12 saat kesintisiz konuşarak Komisyonu çalışamaz hale getiren CHP aynı tutumunu Genel Kurul’da da sürdürecek gibi görünüyor.

 

Komisyon çalışmalarında CHP gibi kasıtlı bir tutum izlemeyen MHP ise tasarının Genel Kurul’a getirilmesini “millet iradesine darbe” sayacaklarını açıkladı. İki muhalefet partisi de TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in tasarıyı Komisyona iade etmesini istiyor. Meclis Başkanı’nın buna yetkisi var mıdır yok mudur tartışması ise sürüyor.

 

Ne olduğunu, niye olduğunu, tüm sürecin ve olaylı son oturumun tanığı ve hatta az kalsın mağduru olacak olan –Allah’tan, CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi’nin attığı 594 gramlık bant tankı isabet etmedi - TBMM Milli Eğitim Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Nabi Avcı ile konuştuk.

 

Prof. Avcı, Başbakan Erdoğan’a sekiz yıl boyunca Başmüşavir olarak hizmet verdikten sonra 12 Haziran seçimlerinde Eskişehir milletvekili olarak Meclis’e girdi. Daha önce de, Turgut Özal ve Yıldırım Akbulut’a başbakanlıkları döneminde, Hasan Celal Güzel’e Milli Eğitim Bakanlığı döneminde müsteşarlık yapmıştı.

 

Entelektüel kimliği ve saygın kişiliğiyle tanınan iletişim profesörü Avcı’nın çok sayıda çevirinin yanı sıra “Bombacı Parmenides” ve “Enformatik Cehalet” adlı telif kitapları var. Mizah yazıları ise "Molla Kasım" takma adıyla kitaplaştı.

 

Eğitim Komisyonu’ndaki tartışmalar ve son gün çıkan arbede –sanki Türkiye’de böyle şeyler hiç olmazmış saflığına düşme riski taşısa da- orada ne olduğunu, niye böyle olduğunu sormayı gerekli kılıyor. Şuradan başlayalım; komisyonların çalışma usulleri düzenlenmiş olduğu halde niye bu kadar gürültü çıktı komisyondan?

 

Aslında bu konuda iptidai bir bilgi vermenin faydası var. Çünkü kamuoyunda herkesin birçok şeyi bildiğini, olayları bu temel bilgiler üzerinden değerlendirdiğini zannediyoruz. Hâlbuki bunlar doğru bilinmediği için yalan yanlış senaryolar inşa edilebiliyor.

 

Şöyle: TBMM’ye gelen her türlü kanun teklifi veya kanun tasarısı önce ilgili komisyonlara gönderiliyor. Her komisyonda her partiden milletvekilleri var. Bu kanun teklifini yahut tasarısını anayasaya uygunluğu açısından inceleyin, gerekli gördüğünüz değişiklikleri yapın, sonra Meclis Genel Kuruluna indirin, deniyor. Bunun da iç tüzükte belli kuralları var. Ama komisyonların çalışma kuralları, Genel Kurul’un çalışma kuralları kadar iyi tanımlanmış, ayrıntılı kurallar değil. Daha çok teamüllerle, Meclis geleneğiyle, eski uygulamalarla, farklı komisyonların farklı zamanlarda yaptığı uygulamalarla yürüyen bir süreç. Ve dolayısıyla daha çok karşılıklı uzlaşma gerektiren bir süreç. Divan’ın (Divan, komisyon başkanı, yardımcısı, komisyon sözcüsü ve katip üyeden oluşur) iç tüzükten kaynaklanan yetkileri de genel kuruldaki kadar ayrıntılı ve kapsamlı değildir, daha çok uzlaşmalarla teamüllerle yürür.

 

KOMİSYONLARIN TIKANDIĞI YER

 

Geleneğin izinden gidiyor olmak iyi bir şey midir?

 

Eğer iktidar ve muhalefet gerçekten demokrasiyi içselleştirmiş ve demokratik teamüllere saygılı bir anlayış içinde çalışırlarsa iyi bir şey ama son örnekte de gördüğümüz gibi bu anlayış karşılıklı oluşmuyorsa bir hakem müeyyideye ihtiyaç var. Biz oturduk, anlaşamadık, bu durumda ne yapacağız? İç tüzüğe bakacağız. Ama orada da çok fazla tanım yok. Bugüne kadar komisyonlar hep bu gelgitlerle bu işi yürüttüler.

 

Komisyon başkanının farkı yani yoğurt yiyişi de burada mı giriyor devreye?

 

Tabi, uzlaşmayı sağlayacak atmosferi oluşturmak komisyon başkanının ve divanın tutumuna çok bağlı. Ama sadece o da değil. Muhalefet temsilcilerinin mesela grup başkan vekillerinin tutumu da çok önemli. Çünkü komisyonlar iç tüzüğe göre sınırlı sayıda üyeden oluşuyor ama her komisyon toplantısına bütün milletvekilleri girme hakkına sahip. İlla bir komisyon çalışmasına katılmak için üye olması gerekmiyor. Her milletvekili her komisyonun toplantılarını izleyebilir, komisyon toplantılarında söz alabilir sadece oy kullanamaz, bir de önerge veremez.

 

“HEM DE ÇOK FENA İŞLETİLDİ”

 

Üye olmayan vekillerin komisyona katılıma hakkı, Eğitim Komisyonu çalışırken de çokça işletildi değil mi?

Hem de çok fena işletildi…

 

Suiistimal derecesinde mi?

 

Suiistimal diyemem ama buna dayanarak başka şeyler yapılması sıkıntı oldu. Yoksa bir hakkın kullanımı engellenemez. Ama 50 kişilik bir komisyon toplantısına bir parti 130 milletvekiliyle, diğer bir parti 150 milletvekiliyle katılırsa sorun çıkması için ayrıca bir şey yapmaya gerek yok. Orada zaten bir sıkıntı var demektir. Ama "siz niye geldiniz" de diyemezsiniz. Bunun tüzükte bir çözümü yok.

 

Peki. Komisyon başkanı bir partinin milletvekili, çoğunluk onda olduğu için haliyle iktidar partisinin milletvekili. Komisyon başkanlığı o kişiye partiler üstü bir pozisyon kazandırıyor mu yoksa o kişi parti politikalarını, parti kimliğini devam ettiriyor mu?

 

Mesela TBMM Başkanı oy kullanmıyor, onun partiler üstü bir statüsü var. Oysa komisyon başkanları öyle değil, oyunu kullanıyor, ama beklenen olabildiğince tarafsız olması, üyeler arasında ayrım gözetmeksizin iç tüzüğü uygulaması.

 

Dağılımı nasıldı Eğitim Komisyonu’nun?

 

Bizim komisyonumuz 26 kişilik bir komisyon. Bunun 16’sı AK Parti, 6 tanesi CHP’li, 3 tanesi MHP’li biri de BDP’li. Toplantı yeter sayısı da 9. Yani 9 kişiyle toplandığınızda 6 kişiyle karar da alabilirsiniz yani.

 

KOMİSYONUMUZ DÖRT REKOR BİRDEN KIRDI

 

Komisyonun performansı nasıldı diye sorsak…

 

Komisyonun bir tek performansından söz edilemez. Bu komisyon dört rekor kırdı. Bir: En uzun konuşmalar rekoru. İki: En uzun dinlemeler rekoru. Üç: En yavaş oylamalar rekoru. Dört: En hızlı oylama rekoru. On gün boyunca bu komisyonda özellikle ana muhalefet partisi milletvekilleri, bizzat Genel Başkanlarının talimatıyla, tüzükte yer almayan, Meclis teamüllerinde de, TBMM uygulamalarında da pek veya hiç olmayan engelleme taktiklerine başvurarak tasarıyı olabildiğince geciktirmeye çalıştılar. Bunu başaramadıkları durumlarda da fiilen masayı devirmeye tevessül ettiler ve nihai olarak kaba kuvvetle bu teklifi geri çektirmeye çalıştılar. 

 

Bunu hangi aşamada fark ettiniz?

 

En başından… Bu, baştan alınmış bir tavır. Gizlisi saklısı da yok... Her fırsatta açıkça ifade edildi zaten... Tutanaklarda da vardır. 12 saat konuşan CHP’li arkadaşın söylediği sıkça söylediği bir şey var: Ben burada size her hangi bir şeyi kabul ettirmek için konuşmuyorum. Bizim derdimiz bu teklifi size geri çektirtmek. Bunu başkaları da söyledi. Uzlaşmazlık şuradan çıksa çözüm kolay: Dense ki filanca maddenin filanca hükmünü değiştirelim, mesela oradaki süreyi 4 yıl değil de 5 yıl yapalım veya üniversiteye girişte kat sayıyı öyle değil de böyle yapalım gibi somut, üzerinde tartışılabilir öneriler getirseler, hem kamuoyu bu konuda daha rahat karar verebilir hem de komisyon uzlaşabilir.

 

CHP’NİNKİ TEKLİFİ GERİ ÇEKİN DAYATMASI

 

Hiç öneri gelmedi mi yani?

 

Hayır, hiç gelmedi diyemem. Her partiden arkadaşların muhtelif önerileri tabii oldu. Bunların büyük bir bölümü de, kurduğumuz alt komisyonda formüle edilip komisyona sunuldu ve kabul de gördü. Ama ana muhalefet partisinin temel önerisi, baştan sona şuydu: "Siz bu teklifi geri çekin”. Bunu sadece saatlerce engelleme amaçlı konuşarak veya sık sık söz alarak değil;10 gün boyunca müteaddit defalar gürültü patırtı çıkarıp komisyonu çalışamaz hale getirerek, kürsüyü işgal edip çalışmalara ara vermek zorunda bırakarak yaptılar. Aslında Pazar günü yaşananlar istisnai bir durum değil. Sakin çalıştığımız anlar da oldu ama nasıl oldu? Gerek Başkanlık Divanı, gerekse AK Partili üyeler olarak sesimizi çıkarmayarak, cevap vermeyi gerektirecek durumlarda bile duymazlıktan gelerek oldu. İktidar partisi milletvekilleri bu şifahi ve fiili tacizler karşısında sabrettikleri, nezaketlerini muhafaza ettikleri sürece sorun yoktu. Sonunda ne oldu? Biliyorsunuz, daha önce Meclis Genel Kurulu'ndaki İç Tüzük müzakereleri sırasında, kalabalık bir CHP'li milletvekili, Meclis tarihinde hiç görülmemiş bir zorbalık örneği sergileyerek, Meclis kürsüsünü işgal etmişlerdi. Herhalde ondan aldıkları cesaretle, 11 Mart Pazar günü, aynı şeyi Milli Eğitim Komisyonu'nda da yapmaya kalkıştılar. Ama bu defa başaramadılar. İç Tüzüğün ifadesiyle söylersek, "Komisyon, kendi gündemine hâkim oldu. "

 

RAHATSIZ OLAN CHP’LİLER DE VARDI (sayfa 2'de)

Haber Kaynağı : Haber7.com

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.