“Televizyon dizileri sanat değildir“

Televizyon sektöründen ünlü isimlerin bir araya geldiği Babıali Sohbetleri'nde işin muhatapları dizilerin sanat eseri olmadığı noktasında birleşti.

“Televizyon dizileri sanat değildir“

Belkız Sürücü'nün haberi

“Bâbıâli Sohbetleri”nde bu hafta televizyon dizilerinin toplum üzerindeki etkisi tartışıldı. Mustafa Nadir Önay’ın yönettiği programa Mehmet Uyar, İhsan Kabil ve Nazif Tunç konuşmacı olarak katıldı. Kendilerine yöneltilen sorulara cevap veren konuşmacılar, ülkemizin çarpık gerçeklerini gündeme getirdiler.

Toplantının açılış konuşmasını yapan Mehmet Nuri Yardım, toplumda büyük tartışmalara sebep olan televizyon dizilerinin uzmanları tarafından konuşulacağını belirterek, “Bu konudaki problemler inanıyorum ki bu toplantıda ortaya konulacak ve çözüm yolları gösterilecektir.” dedi.

TGRT’de ve Kanal 7 televizyonlarında tek bölümlük sinema filmlerinin uzun yıllar büyük bir takdir topladığını belirten Mustafa Nadir Önay, “Diziler Türk sinemasının âdeta devamı olmuştur. Dizilere sinema diyenler dahi olmuştur.” diye konuştu.

TELEVİZYON DİZİLERİ SANAT DEĞİL

Yazdığı senaryolar ile adını duyuran Mehmet Uyar, roman yazarlığı ile sanata başladığını, daha sonra sinema ve televizyon alanına kaydığını söyledi. Mehmet Uyar, konuşmasına şöyle devam etti:

“Gönlüm romanda olmasına rağmen senaristliği tercih ettim 2000’li yıllardan sonra metinler yazmaya başladım. Bana göre dizi senaryosu yazılırken tamamen seyirci odaklı yazılmaktadır. Dizi televizyon ekranlarında sahnelendiğinde ise seyircinin duygu kodlarıyla oynanmaktadır. Bu yüzden televizyon dizileri bana göre sanat değildir. Çünkü senaryo yazılmaya başlandığında seyirciyi güldürme, korkutma, heyecanlandırma ve benzeri amaçlarla yazılmaya başlanır. Burada da bir art niyet ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar sanat sayılmasa da halka mal oluyor bu yapımlar. Bu sebeple atmosferimiz kirleniyor. Bu duruşları değiştirmek için faydalı amaçlar doğrultusunda sektöre giriş yapmıştır.”

DİZİ YAPMAK YEMEK YAPMAK GİBİDİR

Uyar, yaptıkları tek bölümlük dizilerde istenilen başarıya ulaşılabildi mi sorusuna, “Kendi kültürümüzün havasını estirmeye çalıştık ve başardık. Dar bir bütçeyle yapılmasına rağmen yüksek reytingler alınmış. Bir film yapmak yemek yapmaya benzer. Senarist yemek tarifini yazar. Yönetmen aşçıdır ve yemeği yapar. Televizyon dizleri ve sinemalar böyle ortaya çıkar.” cevabını verdi.

“YAPTIKLARIMIZDAN PİŞMAN OLMADIK

Daha sonra söz alan yönetmen Nazif Tunç, “Türkiye de dizi yapmanın şartlarını batıyla karşılaştırabilir misiniz?” şeklindeki soruya şu cevabı verdi:

“Mesleğe 1991’de TGRT’nin açılışıyla başladım. ‘Kurtoğlu’ filminin senaristliğini yaptım. Televizyon filmleri çalışmaları yaptım. İslâm inanç ve ahlak kanaatlerine uygun tarzda bütün çalışmalarımı meydana getirdim. 28 Şubat olaylarından sonra TGRT’den ayrıldım ve 2002 de STV ve Kanal 7’de çalışmaya başladım. Türk-İslâm inancına paralel olarak dizi sektöründe görev ifa edenlerin sayısı pek azdır. Bu doğrultuda 90’a yakın televizyon filmi çektik. Çok az bütçeyle çalışmamıza rağmen görsel açıdan çok da kaliteli olmayan içerik açısından ise iyi işlere imza attık. Bizim tek amacımız güzel insan olmayı insanların kalbine yerleştirmekti. Amacımız reyting değil, amacımız kendi yağında kavrulan ama yağının kıvamı ve lezzeti olan işler yapmaktı. 90’a yakın yaptığımız filmlerde geriye dönüp baktığımız da keşke şu da olsaydı ya da şunu yapmasaydık dediğimiz hiçbir şey olmadı. Çünkü kaliteli diziler yaptık.”

Daha sonra İhsan Kabil televizyon dizileri ve sinema hakkındaki görüşlerini dinleyicilerle paylaştı. İhsan Kabil, “Avrupa’da izlenen dizilerin birkaç yıllık hazırlık safhaları oluyor. En ince ayrıntılar ayarlanıyor. Kahramanın yakasındaki rozet dahi düşünülüyor. Buna rağmen film yapma konusunda fikir sefaleti var. Bizde fikir akımları çok yoğun yaşanırken aynı kalitede filmler üretilmiyor. Çünkü hazırlık aşaması sınırlı zamanda yapılıyor. Bu konuda düşünceleriniz nelerdir?” sorusuna şu karşılığı verdi:

“DİZİ DÜNYASI GİRDAP GİBİDİR”

“Dizi dünyası girdap gibidir. Maddi kâr düşünüldüğü için sanat endişesi ve estetik kaygı göz ardı ediliyor. Dizi filmlerinde tezgâh mantığı var. O tezgâhı boş bırakmamak lâzım. Dizi işinin arka planında başka idealler bulunsa da ikaz işaretleri var. Ama bu işaretler de ne kadar fonksiyonel, bu tartışılır. Bu dizi filmlerini ortaya koyacak ekibin mantığı da önemlidir. Kurumların kendi elemanlarını kendilerinin yetiştirmeleri gerekir ki aynı fikir akımı devam etsin. Diziler Yeşilçam muhtevasını ekrana taşırken kimi diziler makas aralığını açmış durumda. Bu da izleyiciyi tahrip eder duruma gelmiş. Dizilerden alınan kârlar geri dönüşümü olmayacak yıkımlara sebep olabilir. Eserler belli hassasiyetlerle ortaya konulduğunda kültür korunabilir. Rus sineması sosyalist dönemde dahi kendini korumuştur. Siyasi iradenin buna yaklaşımı çok önemlidir. Dizilerde ruh kalkanı ön plana çıkarsa seyirci de estetik kaygı ortaya çıkar. Böylece istenilen duruma gelinebilir. ? Dizi sektörü öğütücü bir sektör olmuş. Zamanımızın çoğuna talip oluyor. Bu sistemde insan insanın kurdu olmuştur. Belli insanî değerlerin ortaya çıkarılması gerekir. Bu yüzden zihniyet dönüşümüne ihtiyaç var.”

Bir dinleyicinin, “Yaptığınız tek bölümlük filmlerde genelde köy motifi işleniyor. Günümüz insanı şehir hayatını daha çok yaşıyor. Bunu nasıl yansıtabiliriz.” şeklindeki soruya Mehmet Uyar, “Aslında şehirleşmek lazım ama malzeme geniş yansıtılacağı için biraz masraflı oluyor. Senarist yazarken maddiyattan dolayı hayal dünyasını sınırladığı için filmler bu doğrultuda yazılıyor. Yani, senarist de yönetmen de tam bağımsız değil. Belirleyici olan yapımcıdır.” karşılığını verirken konuyla ilgili olarak görüşünü açıklayan Nazif Tunç da şöyle dedi:

DİZİ SEKTÖRÜNDE VAHŞET

“Dizi sektörü para basma makinesi gibi düşünülüyor. Diziler artık kalem ürünü, sanat eseri değil. Büyük paraların kazanıldığı bir ticarete dönüşmüştür. Ticareti canlı tutmak için yapımcılar insaflı davranmıyorlar. Emeğe ve yeteneğe razı değiller. Üretilen işin popüler olması ve maddi kazanç getirmesini isterler. Bir eser meydana getireyim de halk faydalansın mantığı geride kaldı. Gladyatörlerin birbirini öldürdüğü bir piyasa haline geldi diziler. Diğer senaristi, diğer yönetmeni ve benzer diğerlerini saf dışı bırakmak oldu amaç. Artık dizi sektörü bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar yapımcı tarafından yönetiliyor. Çünkü diziler tüketim malzemesi mantığına sıkıştırılmış. İş korkunç bir sektöre dönüşerek halkı yalancılığa, rüşvete, ahlaksızlığa sürüklüyor. Dizilerimizde yozlaşma var. Kültür yozlaşması var. 15-20 yıl önce kaldıramayacağımız durumlar artık makul gelmeye başladı. Bu duruma maddiyat eksenli yapılan diziler meydana getiriyor. Siyasi iradenin de desteği lazım artık bu durum kaldırılamaz hale geldi. Arap camiası artık Türk dizilerini satın almıyor bu sebeplerden dolayı.”

Toplantının sonuna doğru konuşan Mustafa Nadir Önay, “Bu kadar kötü olguların dışında meydana gelen iyi diziler de vardır. Yer verilirse aslında seyircinin dikkati bu yönde çekilebilir. Bu yönde eser meydana getirmek kaysı ağacı dibidir. Dört mevsim boyunca uğraşır sadece 15 gün meyvesini verir çekilir.” diyerek büsbütün ümitsiz olmamak gerektiğini sözlerine ekledi.

Yaklaşık iki saat boyunca büyük bir dikkat ve heyecanla takip edilen toplantının sonunda, dinleyiciler de konuşmacılar da televizyon dizileri ile ilgili görüşlerini söylediler. Program, hâtıra fotoğraflarının çekimiyle sona erdi.

(Sanatalemi.net)


YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner309

banner225

banner209