Fesih Bozan; Türk’üyle, Kürdiyle, Arabıyla, Çerkez’iyle bütün ırkları Allah(c.c) yarattı.

Saadet Partisi Diyarbakır il başkanı Fesih Bozan; Türk’üyle, Kürdiyle, Arabıyla, Çerkez’iyle bütün ırkları Allah(c.c) yarattı.

 Fesih Bozan; Türk’üyle, Kürdiyle, Arabıyla, Çerkez’iyle bütün ırkları Allah(c.c) yarattı.

Saadet Partisi Diyarbakır il başkanı Fesih Bozan; Türk’üyle, Kürdiyle, Arabıyla, Çerkez’iyle bütün ırkları Allah(c.c) yarattı.

  Sivil Haber Gazetesi Yazarı ve Akil Gençler Platformu Genel Başkan Yardımcısı Reyhan Aydın Diyarbakır’ın nabzını tutmaya devam ediyor. Barış Süreci ile ilgili görüşmelerine Diyarbakır Saadet Partisi İl Başkanı Fesih Bozan ile devam etti.
            Birçok sivil toplum kuruluşunu ve siyasi partileri ziyaret ederek barış sürecinin toplumdaki yansımalarını değerlendiren Aydın, Diyarbakır Saadet Partisi İl Başkanıyla gündemi değerlendirdi.
       Röportaj tam metni aşağıdaki şekilde gerçekleşti.

SAADET PARTİSİ DİYARBAKIR İL BAŞKANI SAYIN FESİH BOZAN İLE ÇÖZÜM SÜRECİNİ DEĞERLENDİRDİK.

REYHAN AYDIN: Sayın Başkanım davetimizi kabul ettiğiniz için öncelikle size çok teşekkür ediyoruz. Bize kendinizi tanıtır mısınız?

FESİH BOZAN: Öncelikle Diyarbakır’a hoş geldiniz. Yaptığınız çalışmada medya alanında göstermiş olduğunuz doğru bilgiyi alma noktasında buraya gelişinizden dolayı işinizde başarılar diliyorum. Çünkü bugün masa başı haberciliği maalesef her ne kadar yaygınsa da esas doğru bilgiyi almak yerinde olur. Birebir muhataplarla görüşmek lazım. Siz, bunu yapıyorsunuz. Bu anlamda teşekkür ediyoruz.

İsmim Fesih BOZAN aslen Mardin Kızıltepe’li olmakla beraber 1980’den beri Diyarbakır’da oturuyoruz. Evliyim. 2007 den bu yana da bir-iki sefer ara vermekle beraber Diyarbakır’da İl Başkanlığını 3 dönemdir, yapıyoruz. Özel bir sektörde de yönetici olarak görev yapmaktayım.


REYHAN AYDIN: Çözüm Sürecine Diyarbakır halkının bakışı nasıl, siz bu süreç ile ilgili neler düşünüyorsunuz? Önerileriniz var mı?

Fesih BOZAN: Evet tabi bu ülkemizdeki Kürt Meselesi dediğimiz bu sorun sadece Güneydoğuyu ilgilendiren bir sorun değil, bütün ülkemizi ilgilendiren ciddi bir sorundur. Hem Ülkemizin birlik ve beraberliğini tehlikeye sokan hem şimdiye kadar ülkemizde 400-500 milyara mal olan ekonomik kayıp ve 50 bin civarında insanımızın hayatına mal olan bir süreç. Bugün gelindiği noktada sadece Türklerle Kürtler iç sorunu olmaktan ziyade uluslararası bir mesele haline getirildi, çeşitli vesileler ile her hâlükârda bizim parti olarak bakışımız bu barış süreci olsun veya ismine başka isimlerde eklense de bir şey olmaz. Önemli olan eğer ülkemizde ırkçılığı kaldıracak yok saymayı ve asimilasyona dur diyecek bir yönetim şekli getirecekse, eğer silahların susmasına, akan kanın durmasına vesile olacaksa ve ülkemizde tekrar barışın kardeşliğin sağlanmasına birlik ve beraberliğin sağlanmasına vesile olacaksa biz bu süreci desteklediğimizi ilk baştan beri söyleye geldik ve bugünde söylüyoruz. Ama eğer bunun içinde farklı muallak ne olduğu belli olmayan durumları da seziyoruz bununda sorgulanması gerektiğini hep dile getirdik zaman zaman. Bugün barış sürecine yetkililer sürekli iktidarın yetkilileri hep ağıza alıp söylüyorlar, konuşuyorlar. Ama ne olduğu ne konuşulduğu, ne tür pazarlıklar yapıldığı, perde arkasında neyin alınıp verilemediğini, kim ne alıyor, kim ne veriyor, kim ne istiyor, kim ne veremiyor şeklinde hiç kimsenin ciddi bir bilgisi yok. Yani belki burada başbakan, cumhurbaşkanı ve birkaç ilgili bakandan biliyor olabilir. Şuanda Ak Partinin birçok milletvekilleri dâhil bazı bakanları dâhil sürecin ne olduğunu bilmediği kanaatindeyiz. Burada samimi bir yaklaşım olması gerekiyor. Tarafların arasında özellikle iktidar ile bu süreci halkın yapması daha doğru olurdu. Çünkü öncelikle bizim sorunu çözme noktasında sorunun sebepleri işin teşhisi ondan sonra buna göre çözümlerini konuşmamız lazımdı. Şimdi siz eğer bir hastalığın tehisini doğru koymazsanız haliyle çözümü de ona göre eksik veya yanlış olacaktır. Öyleyse yönetici ve idareci olan kişilerin bu hastalığın nerelerden kaynaklandığını iyi tespit edip, ona göre çözümler üretmesi gerekirdi.12 yıllık AKP döneminde bu samimiyeti görmediğimizi ifade edebiliriz. Çünkü tek başına iktidar, bugün ülkenin koalisyonlar olduğu zaman işte %10 barajı dile getirildiği zaman bazı meselelerde sıkıntılar olacağı söyleniyor. Peki, tek başınıza iktidarsınız. Geçmişte meclis çoğunluğu da elinizdeydi. Niye bu meseleleri çözemiyorsunuz. İstediğiniz menfi olan halkın inanç değerlerine uygun olmayan kanunları kuralları AB isteyen istedi diye çıkarırken bu tür ülkenin ciddi sorunu olan şimdiye kadar bunu tek başınıza neden çözme gayreti göstermediniz. Hatta geçmişte Başbakan olsun diğer yetkililer olsun BDP ile tokalaşmama, bayramlaşmama gibi bir çekinceleri varken, ne oldu da %80 ya da %81 dönüş yaparak, bu zehirde olsa içeriz. Öcalan’ında cezaevindeki açıklamalarına göre mart ayında ilk başladığı zaman her hâlükârda bunu yapmak zorundayız gibi bir ifade kullanmıştı. Yani burada acaba dış güçlerin parmağı mı var, baskısı mı var, yönlendirilmesi var diye bu sorunla alakalı bir tereddüdümüz var.


REYHAN AYDIN: Daha mı bir şeffaflık istiyorsunuz?

Fesih BOZAN: Tabi bunun gerçekten de eğer bir çözüm aranıyorsa ve çözülmek isteniyorsa samimiyet olması lazım. Samimiyetinde detaylar tamimiyle açıklanmaya bilir herkese ama en azından şu öneriyi yapıyoruz seçime katılmış olan bu yakın seçimde 25 yakın parti katıldı. En azından parti başkanlarını çağırarak bizdeki bu sorunu nasıl çözeriz. Bir partinin hangi güçlü teklifi var diye bunlarla bir istişare toplantısı yapılabilirdi veya her partiden 2-3 kişilik bir komisyon oluşturarak patilerden oluşmuş olan geniş katılımlı bir komisyonla partilerin öneri ve tavsiyeleri bir araya getirilip bundan çıkartılacak olan çözümlerde yapılabilirdi. Şimdi bu yapılmıyor sadece elinde silah olan kişi sesi çıktığından dolayı haliyle onlar muhatap alınıyor. Şimdi böylede olduğu zaman kalıcı bir çözümün olması ve istediğimiz şekilde hak ve adalete dayanan bir çözümün olması da beklenemez. Bunun yanında kalkıp ta biz yağmurdan kaçarken doluya yakalanma, bir de o tehlike var. Bu 6-7 Ekim olaylarını hepimiz gördük. Burada bu tür ileriki çalışmalarda bu tür sıkıntılarda karşılaşılabilir. Bizde istiyoruz ve diyoruz ki. Bu hastalığın teşhisinin doğru yapılması lazım. Ondan sonra çözümde neler olabilir, neler yapılması lazımdır. Biz bunu Saadet Partisi olarak bunun bir içerde kaynaklana sorunlar olduğunu birde dışarıdan kaynaklı bir taraf olduğunu sorun olduğunu yani iki başlık altında bunu değerlendirebiliriz. Öncelikle dışarıdan baktığımız zaman dış mihrakların olaya bakışı ve etkili oluşunun izahatını yapacak olursak özellikle Avrupalı ülkeler küresel güçler dediğimiz ülkeler geçmişten günümüze kadar hep bu bölgeleri sömürmek ve buradaki yer altı ve yer üstü kaynaklarını kendi memleketlerine taşımak için hep seferler yapmıştır. Haçlı Seferleri başlayanlar. Bunları hepimiz biliyoruz. Bizde de bunu çok aktif şekilde yapıyorlar. Bugün dünyanın 80 bölgesinde savaşlar yapılmaktadır. Buralara ya dışarıdan müdahale etmişler ya da içerden çalışmalar yapmışlardır. Buralarda silah satışını yapıyorlar özellikle 2010 yılında dünyada 100 tane silah üreticisi olan büyük firmalar 411 milyar dolar gibi çok fahiş bir kar söz konusu. Bu internet raporlarında bulunabiliyor. İkincisi petrol yatağı olan ülkelerdeki petrollerin işletilmesi ondan sonra nakilleri konusunda hep batılı ülkelerin yer aldığını görüyoruz. İşte bu bombalarla yıktıkları yerleri sonra inşası yani bugün diyelim ki Irak olsun, Libya olsun, Suriye olsun, ürettikleri silahlarla satıyorlar kar ediyorlar, ikincisi bu silahlarla yıktıkları şehirlileri bu sefer imar etmek için bu sefer ikinci bir sömürü yapıyorlar. Bu 100 şirketten 44 tanesi Amerika’nın 30 tanesinde Avrupa ülkelerine ait bu şekilde ciddi bir silah satışıyla bu bölgeyi savaşa sürüklemişlerdir. Kendileri yapamadığı zaman halkın tepkisi olduğundan dolayı daha çok onlarla uyumlu olabilen diyebileceğimiz onlarla bu plan ve projelerini bölgede sürdürmek için desteklemiş oldukları o ülkenin insanları olmayan kişilerle bunları devam ettiriyorlar. Bu yönden zaman zaman açık ve net şekilde kendileri de dile getiriyorlar. Amerika’nın Dış İşleri Bakanlığını yapmış olan bayan 22 tane ülkenin sınırları yeniden çizilecek 2003 teki bir ifadesi. Türkiye’de dâhildir buna. Bu ülkelerde şuanda mevcut olan Libya bölündü parçalandı, kaç tane ülke olacağı belli değil. Irak ve Suriye’de 3-4 devletin çıkacağı ve bölgemizdeki 5 tane ülkede yeni 14 tane devletin çıkacağı ifade ediliyor. Bunlar hangi proje adı altında planlanıyordu. Büyük Ortadoğu Projesi dediğimiz BOP projesidir.
 Bu BOP ‘un uygulamalarına baktığımızda kim bunu yönetiyor. Şuan ki Cumhurbaşkanımızın bir konuşmasında BOP eş başkanıyız ifadesinde kendilerinde ortak olduğunu söylediler. Dış ülkeler geçmişte Osmanlı Devletini 40-50 parçaya böldüler. Bölenlerin torunları da şuan ki mevcut olan durumda böl, parçala yok et mantığı devam ediyor. Buradaki esas maksatsa İsrail’ in güvenliğini sağlamak,
Arz-ı Mev-ud dedikleri inançları gereği Nil’den Fırat’a kutsal toprak olduğunu kabul ettikleri projeleridir.

Müslümanların bu perdenin arkasını görmesi lazım. Biz birbirimizle uğraşırken esas perdenin arkasında böyle bir fotoğrafın olduğunu bilmemiz ve görmemiz lazım. İçerde bizim plan ve programlarına yardımcı olacak destekleyecek, işlerini kolaylaştıracak olan uygulamalardan kaçınmamız lazımdır. Buda özellikle ülkemizde yaşayan bütün insanlarımızın bütün ırkların eşitliğine dayanan ve İslam’ın bütün insanlara vermiş olduğu değerler olarak, hak olarak tanınması lazımdır. Özellikle 200 yılda bu batılılaşma hareketlerinin başlamasıyla maalesef bu anlamda ümmet anlayışından uzaklaşıp, sonradan Cumhuriyet Dönemiyle tam oraya çıkan Lozan Barış anlaşmasıyla bunların ciddi bir şekilde oluşmasına çaba harcayan ırkçı anlayışa dayanan bir sistemin uygulanmasıdır. Burada sadece 1000 yıldır bu ülkeleri müdafaa eden beraber eken biçen ırklar inkâr edilip sadece Türklük öne çıkartılarak; her şeyiyle Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye Türklerindir, bir Türk dünyaya bedeldir gibi ırkçı zihniyetler göz önüne alınarak bunun üzerine bir yeni toplum inşası yapılmaya çalışışmış ve Halifeliğin kaldırılması olsun, Türk sistemindeki yapılan devrimler olsun, kılık kıyafetteki uygulamalar olsun, yeniden bir toplumun oluşması konusunda çaba sarf edilmiştir. Özellikle yıllardır uygulanan ırkçı, yok sayma ve ırkçı politikalar yüzünden biz dışarıdaki o mihrakların oyunlarına zemin hazırladık. Bunun meyvesini de batılılar bugün yiyorlar.

Burada kardeşkanı akıtılmakta nerdeyse ülke bölünme noktasına getirilmeye çalışıyor tabi. Her ne kadar bizim insanlarımız Kürt olarak bir Türk’ün sahip olduğu kadar hak ise Kürt’ün sahip olması da haktır deniliyor ama bununda arka planında tabi biraz daha uç noktalarda olanlar bağımsızlığı talep etme noktasında tabi çalışmalar yapılıyor. Ama bizim bölünme parçalanma yerine AB bugün 5 ülkeyle başlayıp, 28 ülke olmuş iken aralarındaki sınırları kaldırmış iken İslam âleminde daha çok bölünme ve parçalanmalara sebep olacak çalışmalarında yaptıklarını görmek lazım. Bu ne Kürde yarar, ne başkasına yarar. Bölünmek parçalanmak bizim daha çok zayıf olmamıza daha çok güç kaybetmemize sebep olur. Daha çok küresel güçlere daha kolay yem olma ve sömürülmeye zemin hazırlamış oluruz. Bundan dolayı bizim bu ırkçı politikadan uzaklaşıp, İslam’ı referans alarak, buna dayalı hak ve adalete dayanan bir anlayışa gitmemiz lazımdır.

İslam bütün insanları eşit yaratmıştır. Hiç kimsenin annesini babasını seçme durumu yok. Bugün Kürt olarak ben kendimi seçmemişim, bir Türk’te kendini seçmemiştir. Türk’üyle, Kürdiyle, Adabıyla, Çerkez’iyle bütün ırkları Allah(c.c) yarattı.

Öyleyse insanlar bunu bir üstünlük veya aşağılık ölçüsü olarak görmemeleri lazımdır. Bizim ayeti kerimlerimizde Rum Suresinin 22 ayetinde şöyle buyurmaktadır. Sizin renginizin ve dillerinizin ayrı oluşu Allah’ın ayetlerindendir. Buradan kalkıp ta hiç kimse özellikleriyle kendini öne çıkartmaya kalkması yanlıştır ve seviyesizliktir. Bir ayeti Kerime de mesela Ey İnsanlar biz sizi bir anneden bir babadan yarattık ve birbirinizi tanıyasınız diye kavimlere ayırdık en hayırlınız takvası fazla olanınızdır” diye buyurmuştur. Burada demek ki insanlar insan olma hesabıyla eşittir. O yüzden renk, dil, ırk bakımından eşittir. Dolayısıyla bizim teşhisi bu şekilde doğru kurmamız lazım bir inanç noktasında buna yaklaşmamız lazım. İkincisi bölge olarak yaklaşmamız lazım. Bugün bu bölge bilerek veya bilmeyerek ekonomik anlamda geri bırakılmıştır. Yatırımlar noktasında geri bırakılmış ihmal edilmiş bunu en net şekilde ortaya koyan Erbakan hocamızdır.  74-77 yıllarında bölgeye, Diyarbakır ‘a yapmış olduğu yatırımlarla yani üretime dayanan sanayileşme hamlesiyle gerekli olan yatırımları yapmıştır. Hem buradaki ekonomik yapıyı güçlendirmiş hem de istihdamı sağlamış, insanları inanç noktasında bilgiyi vermiştir. Eğer insanları ekonomik anlamda aç bırakmazsan insanlar kolay kolay suça bulaşmazlar. O anlamda bizim 350 tane İmam Hatibin yapılması 3000 tane Kuran kursunun yapılması ve buradaki sanayi hamlesiyle hem maddi hem manevi anlamda bir kalkınma beraber yapılmıştır. Beraber yapıldığı için insanlar o anda kendini farklı bir milletten farklı bir kavimden veya zulme uğradığına dair herhangi bir düşünce oluşmaz. Ama siz bunları kaldırdığınız zaman bu sefer insanlar bu noktalara daha çok yoğunlaşmış olup, batılıların tahriklerine daha rahat ulaşmış olacağız. Bu anlamda bizim sistemi tanıma noktasında hastalığı teşhisi noktasında bunu doğru yapmamız lazımdır. Özellikle taklitçi İslam dışı olan fikirlerden ve düşüncelerden ırkçı yapılardan söylemlerden kaçınmamız lazım. Kürt halkının varlığını ayrı bir ırk olduğunu ayrı bir dil olduğunu kabullenmemiz lazım. Herkesin kendi dilini rahatlıkla konuşabilmeli herkes kendi dilini kültürünü eğitimini rahatlıkla her yerde yapabilmeli ve bunu bizim Milli Eğitim okullarında da yapılması gerekiyor. Çanakkale Savaşlarında bizimle savaşmış ecdadımızı öldürmüş olan Fransa’dır İngiltere gibi ülkeleri dillerini okullarımızda mecburi kılarken beraber omuz omuza savaştığımız ırkları dillerini yasaklamamız bu tamamıyla yanlış bir uygulamadır ve toplumunda temelinde yatan hastalığın mayasında burada kaynaklanmaktadır diye düşünüyoruz inşallah.


REYHAN AYDIN: Sayın başkanım halkın çözüm sürecine bakış acısı nasıl

FESİH BOZAN: Halk bu çözümden yana, barıştan yana olacaksa huzur gelecekse bunu herkes talep ediyor ama ne şekilde olacak bir muallaklık var, bir şu anda halkın arasında iktidarın oyalama süreci yaptığı tabi söyleniyor, pek fazla inandırıcıcığı yok,  soyut ifadeler kullanılıyor. Mesela dün diyelim ki başbakan buraya geldi. Diyarbakır İl Kongresi için konuşmalara baktığımız zaman ayağını yere basan bir şey yok. Hamasi konuşmalar hamasi duygular soy duygular üzerinde siyaset yapılıyor, buda halka güven vermiyor. Özellikle somut adım atılması lazım. Özellikle kişisel haklar pazarlık konusu edilemez. Sen iktidarsan meclis elinde bakanlıklar elinde kanun çıkartıp kaldırmak elinde. Burada samimi ise niye bunu yapıyorsan, Kürdün bir Kürt olarak sahip olması gereken hak ne ise vatandaşla konuştuğu zaman ben ana dilimle konuşmak istiyorum. Öğrenmek istiyorum kültürümü yaşamak istiyorum, bunu neden seçmeli ders yapıyorsun niye sadece özel okullarda bunu seçmeli ders olarak yaptırıyorsun. İnsanın insan olma hesabıyla sahip olması gereken şeyleri pazarlık yapmadan seri bir şekilde yapmak lazım bugün PKK’nın silah bırakmasıyla alakalı görüşmeler yapılabilir. Herkesle görüşmeler yapılabilir. Silahın nasıl bırakacaklarını nereye gidecekler nasıl gidecekler bunlar özellikle konuşuluyor. Bundan sonra bunlar nasıl iş sahibi olacaklar topluma nasıl kazandırılacak gibi özellikle toplumun böyle umumuna hitap edecek faydası olacak olan şahıs olarak kişisel haklar nelerdir, bunu iktidarda istiyorsa samimi ise ellerini tutan yok bu konuda pek fazla samimi olmadıklarına inanıyoruz.


REYHAN AYDIN: Sayın Başkanım açıklamalarınız için teşekkür ediyoruz.

FESİH BOZAN: Ben teşekkür ederim.

SİVİL HABER

Güncelleme Tarihi: 31 Ocak 2015, 18:05
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner309

banner225

banner209