Sivil Haber

Saadet Partisi İstanbul İl Kadın Kolları Şehitler Haftası Münasebetiyle Basın Açıklaması Yaptı

SİYASET

Saadet Partisi İstanbul İl Kadın Kolları Şehitler Haftası Münasebetiyle Basın Açıklaması Yaptı Nagehan Gül ASİLTÜRK Saadet Partisi İstanbul İl Kadın Kolları Başkanı

Saadet Partisi İstanbul İl Kadın Kolları Şehitler Haftası Münasebetiyle Basın Açıklaması yaptı. Basın Açıklamsını Saadet Partisi İstanbul İl Kadın Kolları Başkanı Nagehan Gül ASİLTÜRK okudu.
Değerli Basın Mensupları, Saygıdeğer Halkımız;

Yaklaşan Şehitler Haftası münasebetiyle vatanımızı, istiklalimizi, bayrağımızı, sarsılmaz imanları ve eşsiz cesaretlerine borçlu olduğumuz aziz şehitlerimizi saygı, şükran ve rahmetle anıyor; İstiklal şairimiz Mehmet Akif’in “ŞÜHEDA FIŞKIRACAK, TOPRAĞI SIKSAN ŞÜHEDA” dizeleri ile basın açıklamamıza başlıyoruz.
Dinimizde peygamberlikten sonra gelen en yüce mertebedir şehitlik. Aziz şehitlerimiz işte bu şuur ile sadece Allah rızası için inandığı idealler, kutsal değerler ve vatanı uğruna düşmanla gözünü kırpmadan göğüs göğüse çarpışarak can vermiştir.
Çanakkale savaşlarının sonuna doğru, kahraman askerlerimiz, ölürken bile birbirlerine tutunarak dizleri üstünde duracak şekilde ölmüşlerdir. Bu bir tesadüf değildir. Bu, onlara verilen içinde iman olan bir komutun sonucudur. “Şehitlik mertebesine erişirken ayakta ölünüz; yere kapanmamaya çalışınız ki, arkanızdakiler savaşa devam edebilsin” emrine istinaden onlar da öyle yapmıştır. Bu muhteşem bir irade ve azmin ifadesi ve abidesi olan bir olaydır.


Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, İstiklal Savaşı’nda Türk’üyle, Kürdü’yle, aynı vatan, aynı ideal, aynı din için can verdiğimiz asla aklımızdan çıkarılmamalıdır.

Çanakkale Savaşı’nda ve Kurtuluş Savaşı’nda Türklerle omuz omuza olan Kürtlerin bu tercihlerinin sebebi inandığımız ortak değerlerdir. Bu ulusçuluk anlayışı değil kardeşlik ve aynı ümmetin mensupları olma anlayışıdır. Türk-Kürt kardeşliği, bu topraklarda yeni yeşermeye başlamış bir filiz değil, kökü 1000 yıllık bir maziye sahip din, tarih ve kültür birliğine dayanan ulu bir çınardır.

Diyarbakır’ın fethiyle Müslüman olan Kürtler Malazgirt Savaşı’nda, Sultan Alparslan’ın saflarında yer almıştır. Kurtuluş Savaşı sonrası Doğu’da yaşanan sıkıntılı süreç, özerklik talebinden kaynaklanmamış, bilakis ortak değerlerin yıpratılmasına, tecavüze uğramasına karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.

Dün olduğu gibi bugün de bu coğrafyayı bir arada tutacak olan tek anlayış ortak değerlerimizi ön plana alan “kardeşliği” yeniden tesis etmektir. Bugün bütün bu gerçeklere gözlerini kapayan bir anlayışla, “Diyarbakır, Amerika’nın düşündüğü Büyük Ortadoğu Projesi’nde bir yıldız olabilir” diyen Başbakan Erdoğan ve AKP hükümeti, acaba Diyarbakır’a hatta Türkiye’nin doğusu ve güneydoğusuna biçilmek istenen rolün farkında değil midir?

Açıkça görülüyor ki, 1960'lı yıllarda Güneydoğumuzda 1585 barış gönüllüsü eliyle karanlık çalışmalar yapan, yıllarca Çekiç Güç eliyle PKK’nın gelişip büyümesini sağlayan ve en yetkili isimlerin de ifade ettiği gibi, taşeron PKK örgütüne silah temini sağlayan, AKP Hükümeti döneminde TBMM’de kabul edilmiş olan Uluslararası İkiz Yasaları dayatan ABD, İsrail ve AB’nin Türkiye üzerindeki hain planları adım adım uygulanmaktadır.

İlk maddelerinde “Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.” denilen İkiz Sözleşmeleri imzalayan 150’ye yakın ülkeden sadece 6 ülke bu taahhütte bulunmuş, diğerleri böyle bir yükümlülüğü kabul etmemiştir. Türkiye ise, taahhütte bulunan 7. ülke olmuştur. Biz neden bu yükümlülüğü taşıyoruz? Ülkemizde, Lozan Antlaşması’nın Azınlıklar ile ilgili bölümün 37-45. maddelerinde izah edilen Gayri Müslimlerden başka azınlık var mı?

Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir bir konuşmasında “Bölgemizdeki petrol rezervleri ve su kaynakları yerel yönetimlere devredilmeli!” demiştir. Bu talepte bulunmasındaki etken ikiz yasalar mıdır?

Milli Görüşçüler olarak biz en başından beri, şehit kanı ile vatan yapılan Anadolu topraklarında, masa başlarında hazırlanmış hain plan doğrultusunda yasallaştırılmış yollarla yeni devletçikler kurulmasına, özü itibariyle de Türkiye’nin İsrail’e vilayet yapılma planlarına karşı çıktık. Merhum Liderimiz Necmettin Erbakan Meclis kürsüsünden, “Güneydoğu’da gece evinden çıkartılan ve karlar üzerine yüzün koyu yatırılıp saatlerce bekletilen insanlar…” dediği, dava açılıp cezalandırıldığı Bingöl konuşmasında, işte bu gerçekleri dile getirmeye çalışmıştı. Ama o zaman ona kulaklar tıkanmış ve kendisine siyasi yasaklar getirilmişti.

Merhum Erbakan’ın Başbakan olduğu Refahyol Hükümeti döneminde ilk iş olarak Çekiç Güç’ün yetkileri sınırlandırılmış, yapısı değiştirilmiş ve Keşif Gücü haline getirilerek, Türkiye’den çekip gitmeleri sağlanmıştır. Bununla da kalınmayarak ekonomik ve sosyal adımlar devreye sokulmuştur. “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Kalkınma Hamlesi” başlatılmıştır. Bu proje ile Güneydoğu’da 9, Doğu Anadolu’da 14 il olmak üzere toplam 23 il kalkınma bölgesi olarak tespit edilmiştir. 24 Mart 1997 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan icra planı çerçevesinde başlatılan çalışmalar ne yazık ki daha sonraki hükümetlerce rafa kaldırılmıştır. Maalesef bu çok önemli ve samimi gayretler 28 Şubat antidemokratik süreciyle akamete uğratılmıştır.

Kan ve şiddet politikalarının son bulması hepimizin ortak arzusudur ancak bunun üzerinden oluşacak şekillenmenin belirsiz bırakılması, sürecin geleceğine dair yetkililerden doyurucu hiçbir açıklamanın yapılmaması yine hain planların devreye sokulduğu kanısına yol açmaktadır.
Bu coğrafya Türk-Kürt Alevi-Sünni kardeşliğinin adı demektir. Bizim temel değerlerimiz aynıdır. Hepimiz Hazreti Âdem’deniz. Hepimiz Halil İbrahim milletindeniz. Farklı ırklara ya da mezheplere sahip olmak bir düşmanlık sebebi olamaz. Biz bütün insanların saadetini istiyoruz. Bütün insanların kurtuluşunu istiyoruz. Adalet ve özgürlükler bütün insanların hakkıdır.

Şehitler Haftası denilince 3 yıl önce Terör Devleti İsrail’in Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun verdiği çıkartma emri ile, insani yardım taşıyan Mavi Marmara gemisinde katledilen 9 şehidimizi de, rahmetle anmadan geçemeyiz. Mavi Marmara katliamının üzerinden yaklaşık üç yıl geçtikten sonra Siyonist emelleri çerçevesinde “özür noktasına gelen” İsrail ne Gazze’den Batı Şeria ve Kudüs’e geçişi serbest hale getirmiş, ne de sivil ve ticari geçişlerin sağlandığı sınır kapılarını tamamen açmıştır. Tam aksine bölgedeki zulümlerini daha da artırmıştır.

Türkiye’nin en önemli şartı olan Gazze’ye uygulanan ağır ambargodan geri adım atmayan, Filistin topraklarını dünyanın en büyük açık hava hapishanesi haline getiren Siyonist İsrail’in ipiyle kuyuya inilmeyeceği bir kez daha belgelenmiştir.

Türkiye-İsrail ilişkileri yeni bir döneme girerken, muhtemel işbirlikleri ise bir bir ortaya çıkmaktadır. İsrail’de yayımlanan Yedioth Ahronot Gazetesi İsrail’in 2 milyar dolarlık doğalgaz boru hattı projesiyle ilgili Ankara ile temasa geçtiğini yazmıştır. Habere göre Akdeniz’de doğalgaz çalışmaları yapan İsrail’in, bu gazı Avrupa’ya satmak için Akdeniz’den Türkiye’ye döşenecek bir boru hattı projesini Türk Enerji Bakanlığı’na sunması işbirliğinin bir göstergesidir.

9 günlük mekik diplomasisi seyahatine Türkiye’den başlayan ABD Dışişleri Bakanı Kerry de iki ülke arasındaki uzlaşmanın bölgede daha büyük işbirliği sağlayacağını belirtmiştir.
İsrail’le sözde düşmanları oynamak zorunda kalan AKP Hükümeti, ABD tarafından düzenlenen senaryo gereği “özür tezgahı”nı sahneye koymuştur. Oysa ki düzenlenen özür senaryosu tezgahının, 13 Aralık 2011 tarihinde TV5 Ana Haber bülteninde bir ABD planı olduğu bilgi ve belgelerle önceden bildirilmiştir.

İsrail Mavi Marmara için özür diledi diye Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşme sürecine girmesi, zulümlerin ardı arkasının kesilmeyeceği anlamına gelmektedir.

Huzurlarınızda açıkça ifade ediyoruz ki! Biz bu ülkede ve coğrafyamızda barış ve güvenliğimizi ancak ve ancak kendi yerli ve milli değerlerimizi harekete geçirerek kalıcı kılabiliriz. Bu da ancak Milli Görüş zihniyetiyle gerçekleşebilir. Bundan önce olduğu gibi bundan sonra da tek çözüm yolu Milli Görüş iktidarıdır. Kırılanı onarmak, döküleni toplamak yine bize, yani Milli Görüş’ün tek temsilcisi Saadet Partisi’ne düşecek. Bunun bilinci ile biz Saadet Partisi İstanbul İl Kadın Kolları olarak inançla, azim ve kararlılıkla koşar adım çalışmalarımızı gerçekleştirdiğimizi belirtirken tüm şehitlerimize Nur içinde yatın, ey şehitler! Ruhlarınız şad olsun.! diyoruz.

Nagehan Gül ASİLTÜRK
Saadet Partisi İstanbul İl Kadın Kolları Başkanı

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.