ÖNDER’in Hastanelerde Din Görevlisi Çalışmalarına Devletten İlk Adım

ÖNDER’in Hastanelerde Din Görevlisi Çalışmalarına Devletten İlk Adım

ÖNDER’in Hastanelerde Din Görevlisi Çalışmalarına Devletten İlk Adım
 ÖNDER’in, 8 yıl önce bir rapor yayınlayarak başlattığı, hastanelerde din görevlisi hizmetlerine yönelik çalışmalarına, devletten ilk adım geldi.

ÖNDER’in 2007 yılında Dünya Hastanelerinde Din Hizmetleri isimli bir rapor yayınlayarak başlattığı, hastanelerde uzman din görevlisi bulundurulması talepleri, devlet nezdinde karşılık buldu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, isteyen hastalara ve yakınlarına uzmanlarca manevi destek verileceğini açıkladı.

2007 yılında yayınlanan rapor ile birlikte hastanelerde din görevlilerinin hizmet vermesi gerektiğini savunan ÖNDER, raporu o tarihte Başbakan olan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı ve ilgili tüm makamlara sundu.

KARAR SEVİNDİRİCİ

ÖNDER Genel Başkanı Dr. Hüseyin Korkut konuya dair yaptığı açıklamada, ÖNDER’in başlattıkları mücadelenin bugün nihayete erdiğini, alınan kararı sevindirici bulduklarını ifade etti. Korkut; “2007 yılında Dünya Hastanelerinde Din Hizmetleri Raporu’ ismi ile yayınlamış olduğumuz bir rapor ile mücadelemiz başladı. Bugün çalışmalarımızın netice verdiğini görmek çok sevindirici. Bir STK olarak milletimizin hayrına olabilecek her alanda faaliyetler yürütmeye çalışıyoruz. Devlet kademelerinde çalışmalarımızın dikkate alınması ve yol gösterici olması da bizler için çok anlamlı ve gurur verici” dedi. Korkut yayınlandığı tarihte ÖNDER Genel Başkanı olan Yusuf Ziyaettin Sula’nın çabaları ile çalışılan raporda, konunun tarihsel gelişiminden, dünyada yer alan örneklerine, Türkiye’de gerçekleşmesinin önündeki engellerden, ihtiyaç nedenlerine kadar pek çok noktaya değinildiğini de ifade etti.

SIRA DİN SUBAYLIĞINDA

Din Subaylığı ile ilgili çalışılan bir raporlarının daha olduğunu, silahlı kuvvet birimlerinde de aynı hastanelerde olduğu gibi manevi desteğe ihtiyaç bulunduğunu ifade eden Hüseyin Kokut; “Yine benzer tarihlerde hazırladığımız, Dünya Ordularında Din Subaylığı raporumuz da yayınlandığı tarihte gerekli mercilere sunuldu. Askeri kuvvetlerde din görevlerinin amaçları, gerekçeleri ve ihtiyaç sebeplerinin detaylıca anlatıldığı, uygulamanın var olduğu ülkelerden örnekler taşıyan bu raporumuzla birlikte de silahlı kuvvetler bünyesinde uzman din görevlilerinin hizmet vermesi ile ilgili taleplerde bulunduk. Bu çalışmalarımızın da takipçisi olacak ve sonuç bulması için elimizden gelen çabayı göstereceğiz” dedi.

RAPORDA NELER VAR?

Viyana Tıp Üniversitesi Mezunu Dr. Ayşegül İlhan tarafından hazırlanan ve ÖNDER tarafından yayınlanan, Dünya Hastanelerinde Din Hizmetleri Raporu toplamda 24 sayfadan oluşan bir çalışma.

Batı ülkelerindeki sağlık kurumlarında bulunan uygulamaları göz önüne sermek, din görevlilerinin formasyonu ve uygulama biçimleri hakkında örnekler vermek ve hastaların dini ihtiyaçlarını garanti altına alan bildirgeleri hatırlatmak gibi amaçlarının olduğu belirtilen raporda, çeşitli hastanelerde çalışan din görevlileri ile yapılan röportajlar, konuya dair akademik tezlerden bölümler ve çeşitli pek çok kaynaktan alıntılar yer alıyor.

Bu önemli ihtiyaca işaret etmenin gerekliliğinin vurgulandığı raporda, ÖNDER’in ülkemizdeki hastanelerde uzman din görevlilerinin bulunmasına, dileyen hastaların ve yakınlarının, bu hizmetten istifade etmek hakkına sahip olduğuna inandığı ve raporun yayınlanmasının ardından yaşanan süreçleri de takip edileceği vurgulanıyor.

DÜNYA HASTANELERİNDE DİN HİZMETLERİ

Hazırlayan:
Dr. Ayşegül İLHAN
Viyana Tıp Fak. Araştırma Görevlisi

ÖNDER
İHL MEZUNLARI VE MENSUPLARI
DERNEĞİ

Takdim

Din hayatın içindedir. İnsanlık tarihi boyunca böyle olmuştur. Belki resmi olarak bazı dönemlerde rafa kaldırılmaya çalışıldıysa da kişilerin hayatında var olmuştur. Mesela Fransız İhtilali’nde iki yıl boyunca anayasaya “Tanrı yoktur” ibaresi konmuş ama sonunda kaldırılmak zorunda kalınmıştır. Yine Komünizm döneminde resmen din rafa kaldırılmış, ancak rejimin çözülmesi sonucu dinin ferdi hayatta diri kaldığı gözlemlenmiştir. Başka benzer tarihi dönemlerde de sonuç hep aynı olmuştur.

Laiklik din dışılık değil, devletin dinlere eşit mesafede olmasıdır. Bu anlayış insanların çeşitli kademelerde dini hizmet almasını engellemez. Bir önceki raporumuzda “Dünya Ordularında Din Subaylığı” konusunu işlemiştik. Bu çalışmamızda da Viyana Tıp Fakültesini 4,5 yılda bitiren Ayşegül İlhan isimli öğrencimize “Dünya Hastanelerinde Din Hizmetleri” adında bir çalışma yaptırdık.

Raporda çeşitli hastanelerde çalışan din görevlileri ile yapılan röportajlardan, konu ile ilgili yapılan bitirme tezlerinden ve çeşitli kaynaklardan alıntılar bulunmaktadır.

Bu çalışmanın amacı, batı ülkelerindeki sağlık kurumlarında dini uygulamaları göz önüne sermek, din görevlilerinin formasyonu ve uygulama biçimleri hakkında örnekler vermek ve hastaların dini ihtiyaçlarını garanti altına alan bildirgeleri hatırlatmaktır.

Raporda kısaca, sağlık kurumlarında din görevlilerinin görevleri anlatılmakta, fonksiyonları hakkında bilgiler verilmekte, gerekliliği anlatılmaktadır. Bilhassa terapi ve rehabilitasyon ihtisası yapmış ilahiyatçıların hastalara yapacağı yardımlar; ameliyat öncesi moral verme, ameliyat sonrası nekahet dönemini çabuk atlatma, ümitsiz hastaların moral takviyesi, hasta yakınlarına destek, hastası masada kalmış doktorların rehabilitasyonu gibi çeşitli şekillerde olmaktadır.

Yine raporda ülkemizde yaşanan bir başarısız denemeden bahsedilmektedir. 1995 yılında batıdaki örnekler dikkate alınarak bir pilot uygulama başlatılmış ancak “laiklik” gerekçesiyle Danıştay tarafından durdurulmuştur. Halbuki bahsedilen uygulamaların tamamı laik ülkelerden ilham alınarak başlatılmıştı.

Hatadan dönmek erdemdir. Kanaatimizce sağlık kurumlarımızda din hizmetlerinin başlatılması uluslar arası insan ve hasta haklarının bir gereğidir. Hiçbir ilkeye aykırı tarafı da yoktur. Dini ihtiyaçlar hayatın her kademesinde saygı duyulması, dikkate alınması ve karşılanması gereken zaruretlerdir. Bu kısa raporun daha geniş çalışmaları teşvik edeceğini umuyoruz.

İmam Hatip Mezunları Derneği olarak biz bu önemli ihtiyaca parmak basmayı gerekli gördük. Bundan sonra da sıradaki diğer konular hakkında raporlar yayınlamaya devam edeceğiz. Yayınladığımız raporların da takipçisi olacağız.
Saygılarımızla
Yusuf Ziyaettin SULA
ÖNDER Genel Başkanı
HASTANELERDE DİN HİZMETLERİ
Hastane, sadece tıbbi tedavilerin yapılıp hastaların ameliyat edildiği bir bina değil, içinde aynı zamanda parasal işlemler yapılan, yemek yenilen, ibadet edilen, doğum ve ölümlere şahit olunan, kısacası görünenin ötesinde normal hayatın pek çok alanına ait olaylara ev sahipliği yapan bir kurumdur.
Hayatının herhangi bir döneminde, hastanede yatılı olarak tedavi edilmek durumunda kalan bir insanın, hastalığı nedeni ile psikolojik, psikiyatrik ve sosyolojik hayatında değişimler olur. Kimi hastalarda bu durum kendisini ağrı, korku, güvensizlik hissi, yabancılık, yeni bir ortama alışamama, hastanedeki değişen günlük ritme ayak uyduramama durumu, iletişim problemleri olarak gösterirken, kimisi içinse tam anlamıyla bir şoktur. Hayatının sonuna yaklaştığı düşünülen hastaların ise inanç yönünden hastane ortamındaki ihtiyaçları daha da önemli hale gelmektedir.
Hastanenin yoğun günlük temposu ve çoğu zaman doktorundan hemşiresine, hastane personelinin şikâyet ettiği vakit darlığı, hastanın fiziki tedavisinin yanında kendisini ruhen de iyi hissetmesini sağlamayı mümkün kılmaz. Ayrıca tıbbi personelin tedavi ve ameliyatlardaki başarısızlıkları, onları da moral takviyesine muhtaç hale getirebilir.

Yine hasta yakınları da bu dairenin içinde değerlendirilmelidir. Uzun süreli veya ani, ümitsiz vakalarda hasta yakınları da terapi ve desteğe ihtiyaç duymaktadır.

Bu durum gelişmiş ülkelerde “Hastanelerde Din Hizmetleri” sistemi ile çözülmeye çalışılmaktadır. Aynı zamanda gerekli yasal düzenlemelerle sabitleştirilen bu sistem, hastanın temel ve vazgeçilmez haklarından biri haline gelmiştir.

Bu raporumuzda, batı ülkelerinde “hasta-din görevlisi ilişkisi, hastanelerde din görevlilerinin statüsü, din kurumları ile sağlık kurumlarının ilişkileri” ve ülkemizde 1995 yılında pilot uygulaması yapılıp sonra kaldırılan bir uygulamadan söz edeceğiz. Avrupa hastanelerinde görev yapan din görevlileriyle yaptığımız sohbetlerden alıntılar yapacağız. Hastanelerdeki terapi amaçlı dini mekânlardan örnekler vereceğiz. Bu uygulamaların kısaca tarihçesinden bahsedeceğiz.

TARİHÇE
Hastane kelimesi (aslı hastahane) Türkçe’de “hasta evi” anlamına gelirken, Avrupa dillerinde kelime karşılığı olan “hospital” kelimesi, Latince kökenlidir ve “iyi davranmak, misafirperver olmak” anlamlarına gelmektedir.

Hasta insanların tedavi edilmesi toplumsal bir ihtiyaç olup, bu ihtiyacın ilk insandan bu yana gerek din adamları tarafından, gerekse o toplulukta şifahi bilgisi olduğu düşünülen insanlar tarafından, okuma, üfleme, çeşitli bitkilerden yararlanma, diyet, kimi fiziksel hareketler ile giderildiği bilinmektedir. Tarihte ilk hastaneyi kuran topluluğun Babil’liler olduğu sanılıyor. Bunun yanında Antik Yunan zamanında tıp tanrısı Asklepios adına inşa edilmiş olan ve Asklepieion isimli tapınaklarda sağlık dağıtılmaya çalışılıyormuş. Roma İmparatorluğu’nda M.S 1’de sivil ve askerler için kurulan hastanelerden sonra, Hıristiyanlığa geçilmesinin ardından artan merhamet duygusu ile hastanelerin sayısı bir hayli artmıştır. Hıristiyanların kurmuş oldukları ilk hastane ise Aziz Basilius’un M.S 369’da Anadolu’da, Kapadokya’da kurduğu hastanedir. Ortaçağda Hristiyan din adamlarının kurduğu hastaneler daha fazlalaşacaktır. Zira bunun başlıca nedenleri halkın hastalıktan kırılmasının yanı sıra, o dönemde ancak kilise kadar güçlü ve zengin bir kurumun buna gücünün yetebilmesi idi… Viyana umumi hastanesi Protestan Din Görevlisi

Ulrike Franz-Schlamberger, kilisenin bu faaliyetlerinin her zaman yarar getirmediğini de ifade ederek dikkatimizi çeken tespitler yapıyor ve ekliyor: “Rahiplerin tıp alanında ve bilimsel araştırma yapılmasında etkileri o kadar büyüktü ki, biz tıp konusunda hiçbir şey yapamaz hale gelmiştik. Birçok öğrenciyi Müslüman doğuya ve Endülüs’e, bu araştırmaların çok daha özgür olduğu yerlere yolluyorduk.”

Batı hastaneleri, en büyük çıkışlarını XI.yy’dan sonra, Haçlı Savaşları’ndan dönen askerlerin Müslüman doğudan almış oldukları hastane sistemini batıya getirmeleri ile yaşamışlardır. Zira aşağıda da anlatacağımız gibi, o dönemlerde doğu hastaneleri altın çağını yaşıyordu.

16. ve 17.yy. Protestanlığın doğuşu hastaneleri olumsuz etkiledi. Protestanlığı kabul eden İngiltere’de bir anda 100 tane hastane birden kapandı. Yerine ise dini ve insani duygulardan dolayı çalışan din görevlileri değil de, ücretli ve aynı kalitede olmayan personel atandığı için bu sağlık sistemine ciddi bir darbe oldu.

Bu dönemde Amerika’da hastanecilik, kasabaların seyrek ve az nüfuslu olmaları nedeni ile oldukça yavaş ilerliyordu. Kurulan hastaneler de devlet tarafından değil, özel kişi ve kurumlarca idame ettiriliyordu.

Batı hastanelerinin gelişimi ve din kurumları ile ilişkisini, yaptığımız görüşmede Viyana İmparator Franz Joseph Hastanesi Din görevlisi

Franz Sessler şöyle özetliyor: “Katolik din adamları, bu ziyaret ve telkinlerin İncil’deki “...hastaydım, benimle ilgilendiniz...”(Matta 25-36) ayeti uyarınca yapıldığını ifade ediyorlar. “Hesap gününde tanrı bize kiliseye gittin mi? İbadetlerini, ayinlerini yaptın mı?” diye sormayacak. “Hastayı ziyaret ettin mi? Açı doyurdun mu? Çıplağı örttün mü?” diye soracak. Zira bizim dinimiz toplumsal iletişime çok önem verir.”.

İslam’da hastanelerde din hizmetleri ise daha farklı bir içerik ve gelişim seyrine sahiptir. Şöyle ki, Mescid–i Nebevi’nin çok amaçlı kullanımı, takip eden devirlerde cami merkezli külliyeleri doğurmuştur. Cami etrafında medrese, kütüphane, imarethane, kervansaray gibi birimlerle kurulan bu külliyeler içinde yer alan Darüşşifa ve Bimarhane’lerdeki din hizmetlerinin yürütülmesinde, bu hastanelerin cami merkezli kurumlar olmaları hasebiyle bir problem görülmemiştir. Din, bu dönemde sosyal hayatın merkezinde yer almaktadır. Külliyenin merkezinde yer alan cami, “merkezde olma”nın bir sembolü olmakla birlikte, kurumlar içinde gereklilik ifade eden dini hizmetleri de yerine getiren vasıtadır. Mesela, sağlık ağırlıklı faaliyetler göstermek üzere kurulmuş olan Bezm-i Alem Valide Sultan Vakfı’nın vakfiyesinde, kurulacak olan hastanenin yanında bir de cami bulunması öngörülmüştür.

9.yy. İbn Tolun’un halen ayakta olan Mısır’daki İbn Tolun camiinin yanına inşa etmiş olduğu akıl hastaları için özelleşmiş hastane, bugünün modern bakım metotlarını daha o zamanda yakalamıştı. Avrupa’nın akıl hastalarını diri diri yaktığı bir zamanda, doğu hastaneleri en parlak çağlarını yaşıyorlardı. 1154 yılında Şam’da kurulmuş olan Nureddin Kliniği zamanının birçok tanınmış doktorunun ders verdiği bir tıp okulu olmasını yanı sıra, şu anda dünyada ayakta olan en eski hastane olma özelliğini taşıyor. Bina, müze olarak halen ziyarete açık bulunmaktadır. Yine 1283 yılında Kahire’de, Memlük Sultanı Malik el-Mansur’un kurmuş olduğu Kalavun Bimaristan’ı ise, içinde cami, medrese ve sultanın mezarının bulunduğu büyük bir külliyenin parçasıydı. Medresede verilen dersler Hanefi, Şafii, Hanbeli ve Maliki gibi büyük İslami mezheplerin sponsor olması ile gerçekleşiyordu. Ayrıca çocuklar için ilkokul tarzında bir bölüm ve anaokulu da mevcuttu. Prof. Dr. Fuat Sezgin’e göre bu hastane daha sonraları Avrupa hastaneciliğinde örnek alınacak ve model olarak uygulanacaktır.

GÜNÜMÜZDE BATI HASTANELERİNDE “RUHİBAKIM”
İngiliz dilinde “Hospital Chaplaincy”, Alman dilinde ise “Krankenhaus Seelsorge” olarak geçen bu yapılanmayı, Türkçe’ye “Hastanede Ruhibakım” veya “Hastanelerde Din Hizmetleri” olarak çevirebiliriz.

Günümüzün batı hastaneleri, ilk hastaneler gibi dini kurumlar olmayıp, içerisinde din hizmetleri de bulunmakla beraber tıbbi kurumlarıdır. Ancak hastaların haklarını düzenleyen çeşitli bildirgelerle dini ihtiyaçlar garanti altına alınmıştır.
Bunların bazıları:
- 13 maddeli “Amerika Hastane Birliği Hasta Hakları Bildirisi”nin yedinci maddesinde şöyle denilmektedir : “Hastaların hastanede, tedaviye zarar vermediği sürece, kendi kişisel kıyafetlerini giyme, dini ve başka anlamlı simgeleri takma ve fiziksel muayenesi sırasında kendi cinsinden kişilere muayene olma hakkı vardır.”

- Lizbon’da, 1981 yılında I. Dünya Tabipler Birliği’nin yayınladığı “Hasta Hakları Bildirgesi”, hekimlik mesleğinin hastalara sağlamayı amaçladığı temel hakları içermektedir. Bu bildirgenin altıncı maddesine göre “hasta, uygun bir dini temsilcinin yardımı da dahil olmak üzere ruhi ve manevi teselliyi kabul veya reddetme hakkına sahiptir”.

- Amsterdam’da Avrupa’da Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi, 28–30 Mart 1994’te yayınlanmıştır. Bu belgede, “Sağlık bakımında (hizmetlerinde) insan hakları ve değerleri” ana başlığı altında, “herkesin, kendi ahlaki ve kültürel değerlerine, dini ve felsefi inançlarına sahip olma ve bunlara saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır.”

- Dünya Hekimler Birliği, hasta hakları adı altında dile getirilen sıkıntıları çözümlemek adına Eylül 1995’te Bali’de yapılan toplantının bir sonucu olarak Bali Bildirgesi’ni yayınlamıştır. Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi’nin daha geliştirilmiş bir şekli görünümünde olan bildirgenin 11. ana başlığı “Dini Yardım Alma Hakkı” adını taşımakta ve bu başlık altında şu ifadelere yer verilmektedir: “Hastanın, seçtiği dinin din adamı tarafından yapılacak yardımı da kapsayacak biçimde, dini ve ahlaki teselliyi kabul ya da reddetme hakkı vardır”.

Hasta olmak, hastaneye yatmak bireyin yaşamını çeşitli yönlerden etkileyen bir dönemdir. Hastalıklar, getirmiş oldukları fiziksel zorluklara ek olarak, kişilerin yaşamdaki uyumlarını da bozmakta; psikolojik ve sosyoekonomik sorunların ortaya çıkmasına neden olmakta, kurulmuş denge durumunu bozmaktadır. Bu nedenle hastayı sadece hasta olarak görmek ve ona bir obje olarak bakmaktan çok, onu birey olarak görmek, onunla birlikte olmak, onun yaşadığı dünyayı, onun görüş açısını kavramak gerekmektedir.
Resim
Diğer yandan hasta, hastaneyi evi gibi görmek ister. Yiyeceklerin kendi kültür ve geleneklerine göre hazırlanmasından tutun da, ibadetlerini normal şekilde yerine getirmeye kadar, hasta, hastanede değil de evindeymiş gibi hareket etmek, muamele görmek isteyecektir. Hastalar, dini hayatlarını hastane koğuşuna, kimi insanların dünyevi kaygılarını kiliseye/camiye taşıdıkları kadar taşırlar. Bu sebeple, öncelikle sağlık çalışanları ve özellikle doktorlar, hastayla kurdukları iletişimde başarılı olabilmek için onun manevi ve dini dünyasını dikkate almak, hatta ciddiyetle tetkik etmek durumundadırlar. Bir hekim kuşkusuz her şeyden önce tıp bilimi ve tıbbi teknolojiyi en iyi biçimde öğrenmekle yükümlüdür. Tıp doktoru mutlaka klinik becerilerle donanmış olmalıdır. Ancak hekimin, sağlığın biyolojik, psikolojik, sosyal (kültürel/dini vs.) ve ekonomik bileşenlerini de kavramış olması gerekmektedir.

2000 yılında 1000 ABD’li yetişkin üzerinde yapılan bir araştırmada, örneklemin % 79.0’ı, dini ve ruhani inancın hasta insanları iyileştireceğini belirtmiştir. Ayrıca bu yetişkinlerin % 63.0’ı da, doktorların hastalarıyla dini ve ruhani hayatla ilgili konuşmalar yapmalarının gerekli olduğunu ifade etmiştir. 1992 Gallup araştırmasının sonuçları, dini danışmanlığın, Amerika halkının bir milli ruh sağlığı kaynağı olduğunu göstermektedir. Bu araştırmaya göre, halkın % 66.0’ı ruhi inanç ve değerleri temsil eden bir uzman danışmanı tercih etmekte; % 81.0’ı da kendi değer ve inançlarının tedavi sürecinde yer alması gerektiğini belirtmektedir.

Bazı araştırmacılar da çalışmalarında, dindarların, dindar olmayanlara nazaran hastaneye daha az müracaat ettikleri ve dolayısıyla daha sağlıklı kalabildikleri yönünde bulgulara ulaşmışlardır. Kalça kırığı bulunan yaşlı kadınlardan dini inanç ve pratiği bulunanların diğerlerine oranla daha hızlı iyileştiği, daha az ilaç ve hemşire isteğinde bulunduğu ve hastalıktan kaynaklanan manevi çöküntüyü daha az yaşadıkları tespit edilmiştir.Virginia Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yürütülen bir araştırmada, 44 ortopedik hasta karşılaştırılmıştır. Sonuçlar, papazların ziyaret ettiği hastaların, ziyaret etmedikleri hastalardan iki gün daha erken taburcu edildiklerini, % 66.0 daha az ağrı kesici istediklerini ve % 66 daha az hemşirelerle görüşme yaptıklarını göstermiştir. Yine, Harran Üniversitesi ve Çukurova Üniversitesi Araştırma Hastanelerinde 150 hasta üzerinde yapılan bir araştırmada, örneklemin % 65.4’ü dini vazifelerini yerine getirdiklerinde ve dua ettiklerinde kendilerini iyi hissetliklerini belirtmişlerdir. Bu ve benzeri tüm çalışmalar aslında bir tek noktaya işaret etmekte; hastalığın atlatılmasında dinin olumlu bir etkiye sahip olduğu sonucuna vurgu yapmaktadır.

Ülkemiz hastanelerinde şu an herhangi bir din hizmeti uygulamasına rastlanmamakta fakat Batı’da, din hizmetleri her açıdan değerlendirmeye tabi tutulmakta ve her halükarda tıp hizmetleri içinde var olması gerektiği sonucu ağır basmaktadır. Batı’da hastanelerde din hizmetlerinin laiklik ilkesini zedeleyeceği tartışmalarında, din hizmetlerinin seküler bir zemine oturtulabileceği şeklinde yorumlara da ulaşılmaktadır. Şöyle ki, din hizmetlerini sadece din nokta–i nazarından ele almanın doğru olmayacağı, onun hastane açısından en başta ekonomik olarak fayda sağlayacağı ve hasta maliyetlerini düşürdüğü yönünde tartışma ve araştırmalar yapılmaktadır. Bu araştırmalarda, dini bakımın müşteri memnuniyeti sağlayacağı, hastaneye olan talebi artıracağı ve dolayısıyla bu açıdan da ekonomik çıkara yol açacağı üzerinde durularak, işin “dünyevi” tarafları sıklıkla gündeme gelmektedir. Dini danışmanlık merkezlerinin kâr amaçsız oluşu ve yüksek fiyatların azaltılması yine bu ekonomikliğe katkıda bulunmaktadır. Bütün bunların yanında, dini danışma merkezleri Batıda, ruh sağlığı hizmetlerinin en kalitelileriyle mukayese edilebilecek kadar tedavi başarısı oranına da sahiptir.
Resim
Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Batıda hemen her hastanede küçük bir ibadethane bulunmaktadır. Bunun yanında, çağdaş Batı hastanelerindeki dini mekânlar sadece ibadet mekânlarıyla da sınırlı değildir. Batı hastanelerinde ibadetler için kullanılan özel dini mekânların (sacred space / prayer room) yanında, yine dini danışmanların hastalarla tek tek ya da grup halinde görüşmelerine olanak sağlayan çok amaçlı ofisler, sohbet odaları ve kapalı devre TV sistemleri de bulunmaktadır.

Geçmişte İslam ülkelerinde, külliye bütünü içinde camilerle yan yana inşa edilen hastaneler, ekstra bir din hizmetleri bölümüne ihtiyaç duyurmazken, bugün şehir planlamasındaki değişmeler, örgütler ağının değişmesi ve daha da özelde hastane yapılarında meydana gelen farklılaşmalar, hastanelerde din hizmetleri servisini bir zorunluluk haline getirmiştir. Bir başka deyişle, genel olarak hastanelerin tedavi açısından üstlendiği fonksiyonlar sosyal, teknik ve tıbbi yeniliklerin doğal sonucu olarak tarihi gelişim içinde büyük ölçüde değişmiştir. Hastane fonksiyonlarında zamanla ortaya çıkan bu değişiklikler, hastanelerin organizasyon yapılarını da değiştirmiştir.
Resimler
Bugün ise hastanelerimizde ibadet etmek isteyen hastalar için yeterli büyüklükte ibadet mekânlarının olduğunu söylemek zordur. Mescidi olan hastanelerimiz de, bodrum katlarında, çamaşırhane koridorlarında, küçücük ve bakımsız, yasaksavar tarzda mekânlar bulunmaktadır. Bu mescitlere hastaların çoğu engellerinden dolayı inememektedir. Morg görevlisi dışında da dini terapi verebilecek herhangi bir din görevlisi yoktur. Morg görevlisinin vazifesi de sadece ölümden sonra yapılacak işlemlerle sınırlıdır.

Batı hastanelerinde ayrıca, sadece hastalar için tayin edilmiş İlahiyat Fakültesi mezunu din adamları da vardır. Hastanede din görevlisi kadrosunda çalışan rahip her gün sabahleyin erkenden hastaneye gelir, tek tek bütün hastaları ziyaret eder, onların hal ve hatırlarını sorar, şikâyetlerini dinler ve onlara dua eder. Hastaların şikâyetleri veya dilekleri olursa papaz bunları ayrı ayrı not edip başhemşireye bildirir. Başhemşire de bu dilekleri derhal yerine getirir. Bunun yanında, papaz, yürümeye muktedir olan hastaları sabah, öğle ve akşamları ile Pazar günleri hastane kilisesinde toplayarak onlara dini ayin icra ettirir ve vaaz eder. Böylece hastalar, hastanede bedenen olduğu gibi manen de tedavi olmak imkânını bulurlar. Hayatlarından tamamen ümidini kesmiş olanlar, böylece tekrar Allah’a bağlanıp O’ndan imdat beklerler. Birçok hastanede odalardaki televizyonlardan kapalı devre vaaz ve dini terapi uygulaması da yapılmaktadır.
Resim
Günümüzde Amerika Birleşik Devletleri’nde eyaletlere göre değişmekle beraber, genellikle yüz ve üzeri yatak kapasiteli hastanelerde tam gün çalışan bir din görevlisi görevlendirilmektedir. ABD’de hastanede din görevlisi olabilmek için en az fakülte veya papaz okulu mezunu olmak, din adamlığı tecrübesine sahip olmak, dini bir cemaat tarafından teklif edilmiş ve onaylanmış olmak yanında tıbbi bakım için yeterli bilgi ve birikime sahip olmak şartları aranmaktadır. Hastane din görevlileri, sağlık ekibinin bir parçası olup hastane görevlilerinin fonksiyonunu yüklenmekte; asıl hüviyetlerini ise din adamı olarak kendi rollerinden almaktadırlar. Görevleri sadece hastalarla değil, aynı zamanda onların aileleri, arkadaş ve diğer sosyal çevreleri ile de ilgilenmektir. Ölen hastaların yakınlarına başsağlığı dilemek ve onlarla ilgilenmek de bu görevlerin hizmet alanı içinde kabul edilmektedir. Yine ağır bir stres altında olan hastane personeli ile ilgilenmek de bu uzmanlara düşmektedir.
Resim
Batı’da, hastaneler ve hastalar için din adamlarıyla sadece “hastane içi”nde değil hastane dışında da işbirliğine gidilmektedir. American Society for Hospital Public Relations of the American Hospital Association (ASHPRAHA), hastaneler açısından kamu yararına gerçekleştirilebilecek faaliyetler arasında “din adamlarıyla işbirliği yapılarak haftanın ve yılın belirli günlerinde cemaate insan ve toplum sağlığı ile ilgili bilgi verilmesini sağlamak” konusunu da önermektedir. Burada amaç, değişik kesimlerden gelen ve değişik deneyimleri olan kişilerle, örneğin, din adamları ve dini önderlerle işbirliği yaparak sağlık konusunda halkı aydınlatmaktır.

Bizim hastanelerimizde, hastalarla meşgul olan ve onların moralini, maneviyatını destekleyen, onlara ümit veren ve dua eden herhangi bir din adamı yoktur. Diğer yandan, yukarıda hasta–hekim ilişkilerinde dinin önemi üzerine söylediklerimizden de hatırlanacağı üzere, hastanelerde din adamı ihtiyacı, sadece hastalara moral verip onların maneviyatını desteklemek için değil, hastayı anlama ve bunu tedavi sürecine yansıtma açısından da önemli bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır. Şimdi şu örneğe bakalım ve din adamı konusunu bir de bu açıdan değerlendirelim:

“Sudan’lı psikiyatr Bedri, kendisine tatmin olmayarak namazlarını tekrar tekrar kıldığı şikâyetiyle gelen bir hastasını, dini kültürünün yardımıyla tedavi etmişti. Bu obsesyonel hastasına Bedri, namazları tek başına değil cemaatle kılmasını tavsiye etti. Zira İslam inancına göre, cemaatle kılınan namazlarda imama tabi olunduğundan, ibadetin sorumluluğu da imama aitti. Hasta, bu şekilde cemaate devam ederek rahatsızlığından kurtulmuştu.”

Bu örnek, tedavi sürecinde hastaların inançlarının ve değerlerinin önemini ortaya koymaktadır. Sağlık Meslek Liselerinde okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin değerlendirilmesine yönelik bir doktora tezi yapan Nural Yıldırım’ın ulaştığı sonuçlar da, sosyokültürel açıdan dini inançlarla sağlık arasında bir ilişkinin varlığını ve bu ilişki çerçevesinde hastanelerde dini danışmanların gerekliliğini ortaya koymaktadır. Hastadan kaynaklanan ve hastane ortamına hastayla gelen dini motifli problem ve ihtiyaçların varlığı, hemşirelik eğitiminin bir boyutunu ilgilendirdiği gibi hastanelerde verilecek dini danışmanlık ve moral hizmetleri birimi çerçevesinde dini danışmanları da gerekli kılmaktadır. Tedavisi süren 210 psikiyatr hastası üzerinde yapılmış bir araştırmada, hastaların % 52.0’ının hastalıkları için, resmi din görevlisi ve dini unvan kullanan kimselere, % 31.0’ının ise cincilere başvurduğu tespit edilmiştir. Hastaların % 32.5’inin daha sonra da din adamlarına müracaat etmeyi düşündüklerini belirtmeleri ise daha da önemli bir bulgudur. Araştırma kapsamındaki hastaların % 30.0’ı tıp dışı kişilere dini sebeplerle başvurduklarını belirtmektedir. Bu bulgular tıp dışı kişilere başvuruda din faktörünün çok önemli olduğunu düşündürmekte ve karşılaşılan kişisel ve ruhi problemlerde din adamına hala ne kadar güvenildiğini ve hastaların onları çare bulabilecekleri merciler olarak görmekte olduklarını göstermektedir. Ne var ki, hastaların bu alanda ihtiyaçlarını karşılama şekilleri, dini törenler, dualar ve hac yerlerine gitme gibi meşru olanlardan, muskacılık, büyücülük, fal baktırma gibi çoğu kez dinlerin de izin vermediği hurafelere kadar uzanan bir çeşitlilik arz etmektedir. Bu noktada, art niyetli insanların istismarını engellemek bakımından dini danışmanlık, direkt yapıcı olmasının ötesinde ayrıca bir değer taşımaktadır. İnsanların ruhi sorunlar başta olmak üzere pek çok sağlık problemi karşısında yaptığı tercihi etkileyen faktörün büyük oranda din olması, tıpta dini hizmet alanında hizmet veren din adamları yetiştirmek suretiyle dini danışmanlık branşının geliştirilip yaygınlaştırılmasının gerekliliğini bir kez daha ortaya çıkarmaktadır. Zira hastanelerde dini bir danışmanın bulunmasını gerektiren sebeplerden biri de, tıp doktorlarının dini ya da ruhi konulardaki bilgi eksikliğidir. Aşağıdaki örnek bu durumun çarpıcı örneklerinden birini sergilemesi bakımından önemlidir:

Psikiyatr Erol Göka, Almanya’da şizofreni tanısıyla 9 ay tedavi gören bir hastasından bahsetmektedir. Adinami, iç huzursuzluk, hareket isteksizliği, konsantrasyon ve kavrama eksikliği, düşünce üretiminde yavaşlama, davranışlarında sinirlilik ve tepkilerinde zayıflama, Almanya’da hastaya şizofreni tanısı konmasına sebep olan belirtiler olarak görülmüştü. Hastadaki bu belirtileri de göz önüne alarak ilaç tedavisini kesen ve onu izlemeye alan Göka, aslında hastanın şizofrenik özellikler göstermekten ziyade İslami literatürde “itikâf” olarak isimlendirilen bir ibadetin gereği olarak böyle davrandığını tespit etti. Almanya’daki psikiyatrlar, hastanın kültüründen getirdiği bu davranışlarını doğru değerlendirememekten dolayı yanlış tanı koymuşlardı. Göka, bu bağlantıyı kurduktan sonra iki ay izlediği hastada hiç bir psikopatolojik belirtiye rastlamadı.

Hastalıklara tıbbi açıdan yaklaşmak durumunda olan doktorlar da, hastaların dini boyutuna yeterince önem veremediklerini kabul etmektedirler. Tıp doktorunun dini boyuta diğer vakalara yaklaştığı gibi yaklaşması beklenemezse o zaman hastanelerde, bu boşluğun doldurulması için din ve danışmanlık alanında yetişmiş uzmanların bulundurulması gerekmektedir. Seküler terapistlerin, gerektiğinde dini otoritelerden yardım istemeleri ya da onlara danışabilmeleri gerekir. Psikoterapistler, dini uzmanlık alanının farkında olmalı ve onların bu eğitimi aldıklarına ve bu işi yapabilir olduklarına güvenerek bu alanın pratisyenlerini referans gösterebilmelidirler. Aynı şekilde dini danışmanlar da sınırlılıklarının farkında olarak kendilerini aşan vakalarda din konusunda önyargısız olduğuna inandığı bir seküler danışmanı referans olarak gösterebilmelidirler.

Hastanın kültürünü ve bu kültürü şekillendiren dini kaynakları bilerek doktor-hasta arasında iletişim sağlama görevini de üstlenen bir dini danışman, sağlık kurumlarında olumlu ve önemli bir rol oynayacaktır. Çağdaş sağlık bakımı anlayışı da, bu şekilde farklı inanç gruplarını anlayıp kapsayarak sağlık düzenlemelerine aktaracak tıbbi profesyonellere ihtiyaç bulunduğunu söylemektedir. Bu inanç sistemlerini, aile organizasyonlarını, gruplar arası farklılık arz eden iletişimi, sağlık bakımı anlamında anlayan ve yorumlayacak olanlar, hastanelerde görev yapacak olan dini danışmanlardır. Bundan dolayı çağdaş sağlık anlayışında dini danışmanların, aynı zamanda birer kültür antropoloğu olarak görev yaptıkları kabul edilir.

Dini danışmanların eğitiminde, klinik uygulamanın bulunması zaruridir. Böyle bir uygulama, dini danışmanlara kliniklerde veya hastanelerde diğer sağlık personeliyle birlikte bir takım olarak çalışma olanağı vermektedir. Ancak böyle bir ortamdadır ki dini danışman, kendi alanıyla ilgili konularda aranır bir eleman olarak ilgili olduğu ruhi alan konusunda hizmet verebilir. Günümüzde Batıda dini danışmanların yetişmesinde henüz bir akademik derece standardı geliştirilmemiş olmakla beraber, genel olarak, dini bilginin yanında danışma psikolojisi ve klinik psikoloji için gerekli olan eğitim programı da gerekli görülmektedir. Amerika’da dini danışmanların tipik eğitim ve öğretimi, bir üniversiteden lisans derecesi, 3 yıllık bir ilahiyat eğitiminden meslek derecesi, alanında bir özel master veya doktora derecesi ile doktora seviyesinde bir klinik veya öğrenim derecesi elde etmesi şeklindedir. Bu eğitimin önemli bir bölümü klinik eğitim ortamında geçirilir. Amerika’da pek çok teoloji okulu, yüksek lisans enstitüsü ve ilahiyat, papazları dini danışmanlığa hazırlamaktadır. Örneğin, bu alanda şu an Amerika’nın en önemli kurumu olan American Assocation of Pastoral Counselors–AAPC (Amerika Dini Danışmanlar Kurumu) tarafından ortaya konan standartlar, davranış bilimlerinde yoğun bir çalışmayı ve klinik eğitimde yer alan uygulamalı çalışmada pek çok zaman harcamayı gerekli kılmaktadır. Böylece dini danışman, din konusunda ve davranış bilimlerinde özel eğitim almış din adamı olmaktadır. Avrupa’da rahibeler 4 yıl ilkokulda ve 6 yıl da lisede okuduktan sonra, şayet hastane hemşiresi olmak isterlerse 3 yıl da hastabakıcılık tahsili görür; bu arada kilisede papazlardan din dersleri alarak dini bilgilerini de artırırlar. Bu 13 yıl tahsilden sonra herhangi bir manastıra bağlı hemşire olabilmek için 2.5 sene daha eğitim alırlar.

TÜRKİYE’DEKİ BAŞARISIZ DENEME
Ülkemizde 1995 ve 1996 yıllarında, ancak 1.5 yıl süren hastanelerde din ve moral hizmetleri uygulamalarına katılan erkek ve kadın din görevlileri ise, temelde tam olmasa da Batıdakine benzer bir fonksiyon icra etmek üzere görevlendirilmişlerdi. Sağlık Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın koordinesiyle başlatılan “Hastanelerde Din ve Moral Hizmetleri”, yurdumuz insanının yukarıdaki satırlarda ifade ettiğimiz ihtiyacını karşılamayı amaçlıyordu. (Ne var ki, Ankara Tabip Odası’nın Başkanı Dr. Mehmet Altınok’un 12.12.1995 tarihinde Sağlık Bakanlığı aleyhine uygulamanın (laikliğe aykırı olduğu için) iptali istemiyle ve yürütmeyi durdurma talebiyle açtığı davada Danıştay 5. Dairesi, 12.04.1996 tarih ve E.1995/3612 sayılı yürütmeyi durdurma kararı vermiş; bakanlığın yürütmeyi durdurma kararına itirazını da Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, 18.08.1996 tarih ve 1996/131 sayılı kararla reddedince, Sağlık Bakanlığı’nın 07.06.1996 tarih ve 9124 sayılı yazısıyla söz konusu uygulama yürürlükten kaldırılmıştır. Böylece yaklaşık 1,5 yıl sürdürülen bu uygulamaya resmen son verilmiştir.) Din ve Moral Hizmetleri çerçevesinde, Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Dairesi tarafından hazırlanan taslak programda din görevlisinin görevi esnasında yapacağı işler şöyle belirlenmişti:

1. Görevli, hastaneye girdiğinde önce hastanenin yetkilisini ziyaret etmeli, yapacağı görevi hakkında bilgi alış–verişinde bulunmalıdır. (Bu görüşme sırasında hangi hastaların ziyaret edileceği ve ne türde telkin yapılacağı belirlenmelidir.)
2. Din görevlisi, kendisini tanıtarak hastalara güler yüzle yaklaşmalı, geçmiş olsun dileğinde bulunmalıdır.
3. Hastaları fazla yormadan, onlara yumuşak bir sesle, tatlı bir dille ayet ve hadislerin ışığında sabır telkin edilmeli ve bu sabrın sonucunda Allah katında büyük mükâfatlara nail olacağı anlatılmalıdır.
4. Hastalara gerçek şifa verenin Allah olduğu söylenmeli, O’na teslimiyetin insana huzur vereceği belirtilmelidir.
5. Kaza ve kadere inanmanın insanı saadete götüreceği söylenmeli, her şeyin Allah’ın dilemesi ile olduğu uygun bir üslup içerisinde bazı müşahhas örnekler verilerek anlatılmalıdır.
6. Şükretmenin çok güzel bir haslet olduğu belirtilmeli, Allah’ın bizlere sayısız nimetler verdiği anlatılmalı, bizlerden çok daha sıkıntılı durumda olan kardeşlerimizin bulunduğu belirtilmeli ve şükredenlerin, sabredenlerin günahlarının affolunacağı ifade edilmelidir.
7. Bu dünyanın bir imtihan dünyası olduğu izah edilmeli; çeşitli sıkıntı ve hastalıkların insanoğlunu çepeçevre sardığı, bunların ise gelip geçici olduğu, sabredenlerin, Allah’a gönülden teslim olanların cennete girecekleri telkin edilmelidir.
8. Hasta kendisine dua edilmesini talep ettiğinde, din görevlisi yumuşak bir sesle, hastanın anlayacağı bir dil ve uygun bir üslupla ona dua etmelidir.
9. Hastanın talebi halinde Kuran okunmalıdır.
10. Yukarıdaki maddelerde belirtilen telkin yapılırken en fazla 10 dakikalık süre esas alınmalıdır
11. Din görevlisi oda veya koğuş içerisinde hastalara toplu halde hitap ederken, yukarıda izah edildiği gibi aynı şekilde hitap etmeli ve 10 dakikalık süre içinde bu telkini tamamlamalıdır.
12. Din görevlisi hastanın veya hastaların yanından ayrılırken, yine güler yüzle geçmiş olsun demeli ve hastalara hayırlı şifalar dileyerek her zaman onlarla beraber olduğunu belirterek veda etmelidir.
13. Din görevlisi, bu hizmetler karşılığında hiç bir şekilde, hiç bir hasta veya yakınından bir hediye kabul etmemelidir.
14. Hastane idareleri hastalara yönelik bir konferans veya sohbet talebinde bulunduklarında, görevli ona göre bir plan yapmalı ve konuşmasında azami 30 dakikalık süreyi aşmamalıdır.
15. Hastane ziyaretleri, müftülük ve hastane idarelerinin müşterek yapacakları bir plana göre gün ve saatler önceden belirlenmek suretiyle periyodik olarak icra edilecektir.

ETİK KURULLARI

Amerika, İngiltere, Almanya, Avustralya gibi bazı ülkeler, insan haklarını korumak, etik sorunlara çözüm bulabilmek amacıyla hastane etik kurulları oluşturmuşlardır. Hastane etik kurulları, insan üstünde deney, küçük yaştaki hastaların sorunları, ciddi hastalığı olan hastalar ya da bilinçsiz hastalar üzerinde yapılan uygulamalar için hastadan izin alma, tedavi edici değeri olmayan yöntemlerin incelenmesi, yeni bir tedavi edici yöntemin denenmesi amacıyla tedavinin kesilmesi, hastalığın gizliliğinin korunması, yeniden canlandırma, ağrısız ölüm, özürlü yeni doğanın bakılması gibi etik sorunları incelemektedir. Ayrıca bu kurullar, sağlık ekibi üyelerinin hastaneye ve hastalara karşı sorumluluklarından doğan anlaşmazlıkları da ele almaktadır. Her biri kendi çalışma alanında uzman ya da deneyimli üyelerin oluşturduğu hastane etik kurullarında şu üyeler bulunmaktadır:
1. Başkan
2. Hemşirelik Yöneticisi
3. Topluluk Sözcüsü
4. Etikçi
5. Hasta Savunucusu
6. Psikiyatr
7. Sosyal Hizmet Uzmanı
8. Hastanın Doktoru
9. Yasal Danışman
10. Hastanenin Din Sorumlusu
11. Hastane Yöneticisi
12. Katılımcı Olmayan Gözlemciler


Halen A.B.D Etik Kurullarında 3000, İngiltere Etik Kurullarında 500’den fazla tam mesai çalışan din görevlisi bulunuyor. A.B.D’de yapılmış bir bilimsel çalışmaya göre, her 108 hastadan birine 1 din görevlisi düşüyor. Tabii bu oran hastanenin niteliğine göre hastaneden hastaneye değişiyor. Mesela Dini kurumlar tarafından kurulmuş hastanelerde bu oran 100/2,6 iken, üniversite hastanelerinde ise 100/1,2 , Dini Kurumlar tarafından kurulmamış hastanelerde ise 100/0,9 oluyor. Tam mesai çalışan Din Görevlilerinin yanında yarım mesai (part-time) olarak çalışanlar da var ki, bunların sayıları İngiltere’de yaklaşık 4500 (66 tane yahudi ve 25 tane İmam olmak üzere) olarak tahmin ediliyor.
BATIDA HASTANE DİN GÖREVLİSİNİN ÖZELLİKLERİ
Tam gün ve yarım gün çalışanlar olarak ayırabileceğimiz din hizmetlilerinde bulunması gereken en önemli özellik, hitap ettiği dini grubun ilahiyatına tam olarak sahip olmuş olmasıdır. Tam gün çalışanların akademik dereceleri olması gerekirken, yarım gün çalışanların bağlı olduğu dini inanışın kabul edeceği belli bir dini eğitime sahip olmaları yeterlidir. Katolik kilisesinin bu kişiler için sıkıştırılmış iki senelik bir Hıristiyan ilahiyatı öğrenim programı bulunmaktadır.

Bu temel ilahiyat bilgisinin yanında, kişinin iki senelik “Hastane Din Hizmeti” kursunu alması gerekmektedir. Zira hasta ile diyaloğa geçmek onunla ayrı bir dilden konuşmayı gerektirir. Alman coğrafyasında kilise kursu organize eder. A.B.D’de ise, ‘Klinik Din Eğitimi Kursları Merkezi’ne bağlı, ülkenin tümündeki 350 ayrı merkezin organize ettiği bu kurslar, 1600 saatlik bir eğitimi gerektirir. 4 bölüm halinde verilirken, yaklaşık iki yıla dağılmıştır. Bu kurslara temel dini eğitimini almış rahip, rabbi, imam gibi din görevlileri katılırlar.

Avusturya’da, daha önceden eğitimini tamamlamış Hastane Din Görevlileri ve Psikoterapistler tarafından verilen, toplam 19 haftalık bir süreyi kapsayan bu kurs, çeşitli uzunluklarda bloklar halinde iki yıla dağıtılmıştır. Bloklarda hastanenin çeşitli servislerine dağıtılan adaylar hastaları bu süre içinde sürekli ziyaret ederek, her ziyaret sırasında aralarında geçen konuşmayı protokole dökerler. Böylece, sonrasında hem kurs öğretmeninin hem de adayın kendisinin seviyesini belirleme olanağı olmuş olur.

Kurslarda adaya öğretilen bir başka önemli husus ise dini konularda hastaya nasıl hitap edeceğidir: Hastanede ölüm, hastalığın dini olarak değerlendirilmesi, hasta yağlama töreni, dini öğretiler ve kutsal kitap sayesinde hastalığa karşı dayanabilme gücü hastaya telkin edilir. İncil’deki iyileşme hikâyeleri, hastanın öldükten sonra dirileceğine ve Ahiret inancına olan güveninin oluşturulması ve iyileşen hastalardan örnekler gibi adaya hasta ile diyalog konusunda çok gerekecek bilgiler öğretilir.

İlginç bulduğumuz bir başka kısım ise kendi tecrübelerinin aktarıldığı, insanın kendine dönmesini sağlayan üç haftalık özel bloklardır. “Kaybetme-Vedalaşma-Üzüntü-Ölüm-Aile Terapisi-Ahiret inancı-Sahibiyet-Kriz durumlarında başa çıkabilme” gibi konularda, insanın empati yapmasının sağlandığı bu bloklarda, böylece kişinin hastanın sorunları ile daha içten hemhal olması sağlanıyor.

Bunların yanı sıra, çeşitli ayinleri ve dini törenleri yönetmek hastane din hizmetlisinin görevleri arasında olduğundan, bu ibadetleri hastalar ile nasıl gerçekleştirebileceği öğretilmektedir.

Objektif olan bu niteliklerin yanında, subjektif nitelikler olarak da kabul edeceğimiz birçok özellik de sayabiliriz. Bu kişilerin diyaloğa açık, insani ilişkilerde girişken, hitabette kuvvetli olması, kendine güvenen, acıya karşı dayanıklı, gerektiğinde esnek, takım ruhunu benimsemiş, birlikte çalışmaya açık olması gibi özelliklerine bakılmaktadır.

UYGULAMANIN FİNANSMANI
Amerika ve İngiltere’de sistem devlet tarafından tanınmış kâr amacı gütmeyen özel kurumlar tarafından organize edilir. Bu kurumlar yetişmiş görevlileri hastanelerin hizmetine sunar. Hastaneler her görevli için belirli miktar ödeme yaparken, aynı zamanda vatandaşların bağışları ve vergi mükelleflerinin vergilerini yönlendirmeleri de söz konusudur.

Hastanede din hizmeti almak hastanın yasa ile sabitlenmiş hakkı olduğu için çeşitli dinlerin nüfus yoğunluğuna göre hastane tam gün veya yarım günlük görevlileri bünyesinde barındırır. Etnik ve dini farklılıkları göze çarpan ülkeler olarak Amerika ve İngiltere’de Bahai Dini, Budizm, Hıristiyanlık(Roma-Katolik, Anglikan, Protestan ve Kiliseden bağımsız Hıristiyanlar), Hinduluk, Sihizm, İslam, Yahudilik ve Zerdüştlük gibi dinlerin görevlilerine rastlanmış olmakla beraber her hastanede her dinden tam gün görevli bulunmamaktadır.

Roma-Katolik nüfusun ağırlıkta olduğu Alman coğrafyasında ise kilisenin hissedilir etkisi görülmektedir. Öyle ki bu ülkelerde kilise sistemi hem organize eder, hem finanse eder hem de gerekli görevlileri kendi kurslarında yetiştirir. Devletin ise herhangi bir desteği söz konusu değildir.

Viyana İmparator Franz Joseph Hastanesi Din Görevlisi Franz Sessler İngiltere’de büyük hastanelerin sadece hastalara verilecek din hizmetinden sorumlu ekonomistleri olduğunu, hastanenin Management bölümünde görev yapan bu kişilerin, talep ettikleri takdirde hastanın dini inancına göre kendisine din görevlisi bulmakla yükümlü olduklarını ifade ediyor.

Yine Alman coğrafyasında, Roma-Katolik din mensubu olmayanların da bu hizmetten yararlanmaları en tabii hakları olup, bu konudaki yetki her dinin kendi temsilci gruplarının inisiyatifine bırakılmıştır. İslam ve Yahudilik gibi dinlerin az da olsa çalışmaları gözlenirken, diğer dini gruplardan ciddi çalışmalar gözlemleyemedik.

HASTA ÇOCUKLARDA DİN HİZMETLERİ
Mezkûr devletlerde diğer bir göze çarpan husus ise, din hizmetlerinin sadece yetişkin hastalarda değil, hasta çocuklarda da düşünülmüş olmasıdır. Çünkü hastanenin çocuk bölümünde diğer bölümlerden farklı olarak hastanın ailesi ile de birebir ilgilenmek gerekir. Din görevlisine burada düşen görev, sadece küçük hasta ile ilgilenmek değil, evlatlarının hastalığı ile sıkıntılı günler yaşayan ebeveyne de moral vermektir. Bu kişi aynı zamanda kardeşler veya ailenin diğer fertleri ile de ilgilenir.
Resim
Viyana Aziz Anna Çocuk hastanesi Din Görevlisi Doris Koller, kendisi ile yaptığımız görüşmede, sadece Hıristiyan çocuklarla değil bütün dinlere mensup çocuklar ile görüştüğünü ifade ediyor. Çocuklarla din konusunda görüşmenin zor olduğu, hele de değişik dini inançlara sahip bir grupta zorluğun katlanabileceğini ifade eden ve böyle durumlarda değişik dini inançlara mensup çocuklar ile diyaloga geçmekte zorlandığını anlatıyor. Mesai saatleri dışında da ulaşılabilirliği olduğunu ifade eden Koller, vefat etme durumunda olan bir çocuk için gece yarısı bile evinden kalkıp gelebileceğini de ekliyor.

Gerekli olduğu durumlarda yeni doğmuş Hıristiyan bebekler için vaftiz töreni de yapmakla görevli olan Çocuk Hasta Din Görevlisi, ebeveynler içinde ayinlere başkanlık edebiliyor.

Çocuk hastalarla ilgilenecek din görevlisi yukarıda bahsettiğimiz eğitimlerin hepsini almak durumundadır. Ancak bu konuda ekstra bir eğitim bulunmamaktır. Sistemin finansmanı ise yine yukarıda belirttiğimiz ‘yetişkinler için din görevlisi’ bahsinden farklı değildir.

HASTA İLE KONUŞMA, MORAL
A.B.D’de yapılıp, The Journal of Pastoral Care ismindeki bilimsel dergide yayınlanmış bir makale, bir din görevlisinin hasta ile teması sırasında karşılaştığı psikolojik halleri araştırmış. Buna göre, din görevlisinin hastada çözmesi gereken başlıca sorunların başında %23 ile hastanın çaresizliği ve ümitsizliği geliyor. Bu durumları ise, hastanın içinde bulunduğu boşluktan kurtulmasına yardımcı olmak, korku sinir ve endişe durumlarını çözmek, hastaya umut ve iyileşme inancı gibi duygular aşılamak takip ediyor.

Hastanedeki din görevlisinin temel görevi hastalar ile görüşüp onlara hastalıkları hakkında moral vermek ve moral verirken telkinlerini dini araçlar ile yapmaktır. Hastanın ahirete olan inancını artırmaya çalışmak, onun sabır melekesini kuvvetlendirmek, kendisini şükretmeye teşvik etmek, bu araçlardan birkaç tanesi olarak sayılabilir. Kimi görevliler bu telkinleri ve ziyaretleri haftalık rutin döngüler halinde yaparken, kimisi ise çağrı cihazları ile ulaşılabilirlikleri olduğu için hasta istediği zaman hizmetinde bulunurlar.

Birden fazla görevli bulundurmak durumunda olan büyük hastanelerde, din görevlileri de kendi aralarında nöbet sistemi kurup yirmi dört saat hastanın hizmetindedirler. Bu şekilde nöbetçi bulunduramayacak hastaneler için ise, gerekli olduğu durumlarda her şehirde bulunan nöbetçi din hizmetlisi çağırılır.

Nöbetçi din hizmetlilerinin yanında o sırada orada bulunan diğer dinlere mensup din görevlilerinin de hasta ile görüşüp moral verdiği de görülmektedir. Viyana Özel Hartmann Hastanesi görevli rahibesi Anette Schenkelmayr, kendisinin böyle durumlarda her dinden insanın yardımına koştuğunu zira bu sistemin kesinlikle misyonerlik olarak algılanmaması gerektiğini belirtiyor. Ancak biz çeşitli uygulamalardan biliyoruz ki, az gelişmiş ülkelerde kurulan batılı sağlık kurumlarında misyonerlik ön plana çıkmaktadır.

İmparator Franz Joseph Hastanesi görevlisi Franz Sessler, dini hizmet almanın hastanın olmazsa olmaz hakkı olduğunu vurgularken, kendilerinin ve hastane yönetiminin bu hakkı “tedavi olma, en az acılı tedavi uygulanması isteği, istek durumunda tedavinin kesilmesi” gibi en tabi hasta haklarından ayırmadıklarını ifade ediyor.

Özel Hartmann Hastanesi Din Hizmetleri Sorumlu Doktoru Stefan Ding ise, hastanelerinin Din Hizmetleri Grubu’nun hastalar ile meşgul oldukları kadar hastane personeli ile de meşgul olduğunun altını çiziyor. Bu meşguliyeti ikiye ayıran Ding, bir taraftan hem hastane personelinin de yaşanan yıpratıcı olaylar karşısında dini takviye alma ihtiyaçlarının giderildiğini hem de hastanın genel durumu hakkında sürekli personel ile bağlantı halinde bulunup muhtemel terapi yöntemlerinin ve hastaya karşı olan davranışların psikolojik etkilerini karşılıklı istişareler halinde hesapladıklarını belirtiyor.
Resim
Aynı hastanenin din hizmetleri ekibinin sorumlu rahibesi Anette Schenkelmayr ise kendisinin önceden bir kilise hastanesinde hemşire olarak çalıştığını, fakat gerek doktorların gerekse diğer hastane personelinin hastanın manevi tarafıyla ilgilenmek hususunda yetersiz kaldıklarını gözlemlemesinin ardından “ruhani hemşire” liğe geçiş yaptığını belirtiyor. Zira maneviyat konusundaki açığın daha büyük olduğuna inanan hemşireyi, yapılan istatistikler de destekliyor.

Bu konuda yapılmış olan çalışmalardan belki de en kapsamlısı geçen yüzyılın başında yaşamış olan, iki Nobel ödüllü Fransız cerrah Alexis Carrel’inkilerdir. Rockefeller İnsanı Tanıma Enstitüsü başkanı olarak araştırmalarından elde ettiği sonuçları “Dua (La Priére)” isimli bir broşürde toplayan Carrel, dua yoluyla şifa bulan hastaların mucizevari bir biçimde dinlenip iyileştiğini diğer doktorların da tanıklığı ile yazar. İlginç tespitler yapan Carrel “Gelenek ve kurallarla tapınmanın ve duanın etkisi, toplumda zayıflamaya ve unutulmaya yüz tutarsa, bu toplumun veya bu milletin çöküşüne, dirençsiz kalmasına zemin hazırlanmış olur. Bununla beraber toplum, tapınma, eylem ve dua karakterini elden çıkarırsa, onlardan arınırsa veya kendine özgü kavrayışımızla ‘antropi’yi; yani zayıflık, güçsüzlük, karakter düşüklüğü, beden zayıflığı –ki aynı zamanda, toplum karakterinin zayıflığını da beraberinde zorunlu olarak getirir- hazırlamış olur.’ diyor. Kitabının bir başka yerinde ise duayı “Dua çoğunlukla bir emanet gibidir. Çoğunlukla Allah’a yalvaran, dua eden bireye yoldaştır. Bir nur parıltısı gibi dua edenin bakışında, hareket ve çehresinde sürekli parıldar ve o nur, birey her nereye giderse, onu da beraberinde götürür.” diye tanımlıyor Carrel. Dua etmeyen toplum fertleri konusunda da şöyle bir analiz yapıyor: “Cinayetler üzerinde yapılan incelemeler ortalama bir düzeyde göstermiştir ki, topumda cani ve suçlu olarak tanınan bireyler, ya hiç, ya da cahilce, fakat çok az dua eden kimselerdir.”

Hasta ile moral konuşmaları konusunda diğer bir husus ise Viyana Umumi Hastanesi Müslüman din görevlisi Mona Alsabagh’ın vurguladığı “kadın hastaya kadın, erkek hastaya ise erkek din görevlisi”nin gitmesidir. Bu konuda ısrarlı olan Alsabagh, aksi durumun bizim dinimiz için yanlış anlamalara neden olabilmesinin yanı sıra, hastanın da kendi cinsiyetinden bir din görevlisine derdini daha rahat açabileceğini tecrübelerine dayanarak ekliyor.

KAYNAKÇA:
*Seelsorge im Krankenhaus Zusammengestellt vom Arbeitskreis ‘Kirche im Krankenhaus’ (1998-2000), Österreichische Pastoralinstitut Wien 2000.
*Jahresbericht 1999/2000 der evangelischen und katholischen Krankenhausseelsorge im AKH Wien
*Die Spirituelle Meile des AKH, Herausgeber: Interreligiöse Seelsorge im AKH Wien, 2006
*Seelsorge der AKH Wien, Redaktion Dr.Franz Böck
*Science and Technology in Islam:Fuat Sezgin Frankfurter Baumesse 2004
*Handbuch der Krankenhausseelsorge , Michael Klessmann 1996 Vandenhöck&Ruprecht, Göttingen
Der Krankenhausseelsore am Psychiatrischen Landeskrankenhaus Weinsberg, Ulrich Josef Unger, Peter Lang Verlag , Frankfurt am Main 1994
*Hastanelerde Dini Hayat, Arif Korkmaz,Konya Selçuk Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi
*Hastanelerde Dini Danışmanlık Hizmetleri: Nurullah Altaş (Rapor)
*Dua:Ali Şeriati Yeni Zamanlar Yayınları, Ocak 2004
*İslam Tıp Tarihi Üzerine İncelemeler: Doç.Levent Öztürk İz Yayıncılık İstanbul 2006
*The Journal of Pastoral Care, Summer 1999, Vol.53, No:2 ‘Describing What Chaplains Do In Hospitals.’
*The Journal of Pastoral Care, Spring 2002, Vol, 56, No.1 ‘Professional Aatisfaction Among U.S Healthcare Cahplains.’
*The Journal fo Pastoral Care, Fall 2001, Vol.55, No.3 ‘How many Chaplaints per 100 inpatients?’
R. P. Sloan, E. Bagiella, T. Powell, a.g.m., s. 664.
American Association of Pastoral Counselors, Pastoral Counseling Today : Gaining Momentum, //www.aapc.org/survey.htm, (27.03.2004).
Harold G. Koenig, David B. Larson, “Use of Hospital Services, Religious Attendance and Religious Affiliation”, Southern Medical Journal, Vol 91., No. 10, Birmingham, 1998, s. 925-932.
Mustafa Kızmaz, Dinin Hastalar Üzerindeki Etkisi, Harran Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Şanlıurfa, 1998, s. 45, 101.
Malik Babikir Bedri, Müslüman Psikologların Çıkmazı, (çev. Harun Şencan), İnsan Yayınları, İstanbul, 1984, s. 75-77.
H. Nural Yıldırım, Sağlık Meslek Liselerinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersinin Değerlendirilmesi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 1996, s. 173.
Erol Göka, “Dindar Hastaya Psikiyatrik Yaklaşım ve Yardım”, Türkiye Günlüğü, Sayı 31, Ankara, 1994
*www.akh-seelsorge.at
*www.kkvd.de Katholische Krankenhausverbund Deutschlands
*//seelsorge.klinikum.uni-muenchen.de
*www.pastoral.at Arbeitsgemeinschaft der Österreichen Pastoral und Seelsorgeaemter
*İngiltere Sağlık bakanlığı ilgili raporları: www.dh-gov.uk/publications
-Response on the Report on Central Funding of Hospital Chaplaincy Services, March 2005
-NHS Chaplaincy:Meeting the Religious and Spiritual Needs of Patients and Staff, November 2003
- Report of a Review of Department of Health Central Funding of Hospital Chaplaincy, John H.James, June 2004
*www.eurochaplains.org European Network of Health Care Chaplaincy
*www.professionalchaplains.org
*www.wbeeson.uk College of Health Care Chaplains
*www.hcmachaplains.org
*www.hospitalchaplain.com Healthcare Chaplains Ministry Association
*www.healthcarechaplaincy.org
*www.nhs-chaplaincy-spiritualcare.org.uk Multi-Faith Group for Health Care Chaplaincy
*www.salaam.co.uk
*www.mcb.org.uk The Muslim Council of Britain
*www.hartsem.edu
*www.incil.com
*Röportajlar:
-Mag.Mona Elsabagh: Viyana Umumi Hastanesi Müslüman Din Görevlisi
-Dr.Franz Vock: Viyana Umumi Hastanesi Roman-Katolik Din Görevlisi
-Mag.Ulrike Frank-Schlamberger: Viyana Umumi Hastanesi Protestan Din Görevlisi
-Hemşire Anette Schenkelmayr: Özel Hartmann Hastanesi Görevli Rahibesi
-Dr.Stefan Ding: Özel Hartmann Hastanesi Din Görevlisi Doktoru
-Doris Koller: St.Anna Çocuk Hastanesi Din Görevlisi
-Rahip Franz Sessler: İmparator Franz Joseph Hastanesi Din Görevlisi

*İlgili Yasalar(Avusturya Makamları için):
Krankenanstaltengesetz 1993 §5a
Landesgesetz (Wiener Krankensnstaltengesetz 1995 § 17a, Abs. 2, lit. l)

SİVİL HABER

Güncelleme Tarihi: 08 Ocak 2015, 04:01
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner309

banner225

banner209