Koç, "Sahneyi kuruyorlar, Başbakan çıkıyor selam olsun dağa taşa, selam olsun bağa bahçeye,'' diyor

Koç, "Sahneyi kuruyorlar, müsamere tarzındaki toplantılara da Başbakanı çağırıyorlar, o da işte sahne, buyurun Sayın Başbakanım dendiğinde çıkıyor selam olsun dağa taşa, selam olsun bağa bahçeye,

Koç,
 CHP Sözcüsü Koç, "Sahneyi kuruyorlar, müsamere tarzındaki toplantılara da Başbakanı çağırıyorlar, o da işte sahne, buyurun Sayın Başbakanım dendiğinde çıkıyor selam olsun dağa taşa, selam olsun bağa bahçeye, birazda başka şeyler konuşması lazım, minareden at beni, in aşağıya tut beni, ya da manda yuva yapmış söğüt dalına tarzında yuvarlak, veciz sözlerle maalesef ortalarda dolanıp duruyor

 

-"Önümüzdeki seçimler için ne diyecek Başbakan sıfatlı kişi? Siz bana oy verin ki, ben şuandaki yetkilerimi ağabeyime devredebileyim diye mi oy isteyecek bu milletten? Ya da ben sizi yönetmemek için oy istiyorum ey milletim mi diyebilecek?"

-"Hırsızların sonunda faşizme sığınmaları beklenen bir durumdur."

-"Türkiye içeride ve dışarıda tek bir kişinin ipoteği altında her alanda belki de tarihinin en tartışmalı, en sıkıntılı, en belirsiz, en riskli ve en güvenliksiz dönemini yaşıyor"

-"Bir tek kişi Türkiye'de ben her şeyim, ben Cumhurbaşkanıyım, ben Başbakanım, ben yasama organıyım, meclisim, ben yargıyım, meclis başkanıyım, ben üniversite rektörüyüm, aynı zamanda diyanet işleri başkanıyım, aynı zamanda emniyet müdürüyüm, ben havuzda oluşturabildiğim kadar medya gruplarının patronuyum, ben savcıyım, ben doktorum, özelliklede jinekoloğum, kadın doğum hastalıkları uzmanıyım, ben mühendisim, ben dış politika uzmanıyım, velhasıl ben her şeyim, her şey bana bağlı olmalı, ben karar veririm, ben yaparım, devamında da ben yaptıklarım için hiçbir zaman eleştirilemem, soruşturulamam, yargılanamam, hesap mesap da vermem kardeşim diyor"

-"Yeni çıkacak bir paketle sürekli bir sıkıyönetim hali getirmeliyim ki Türkiye'ye, sürekli bir olağanüstü hal dayatmalıyım ki hak, hukuk, adalet, özgürlük gibi, eşitlik gibi kavramlar peşine düşen her kimse onları bir şekilde derdest edebilmeliyim. Nefes alışlarını dahi takip edebilmeliyim. İşte Türkiye böyle bir arızalı siyasetin elinde…"

-"Merkez bankası cumhurbaşkanlığı savaşları ciddi bir boyut aldı Türkiye'de. Merkez bankasının bağımsızlığı Cumhurbaşkanının eliyle bugün boşa çıkarılmaktadır. Sorumsuz bir Cumhurbaşkanı anayasal çerçevede. Talimatla faiz düşürmeye çalışıyor."

-"Dolar kurundaki 10 kuruşluk artış şirketlerin döviz kurundan 18 milyar Türk lirası zarar görmesine neden oluyor. Bunun hesabını kim verecek bu savaşların sonunda? 18 milyar TL. İlk hesabı vermesi gereken faizleri talimatla düşürmeye çalışan sorumsuz Cumhurbaşkanıdır. İkincisi, sorumluluk omuzlarında olduğu halde yetkilerini Cumhurbaşkanının eline teslim eden belki de o koşullar ileri sürülerek göreve getirilen Başbakan sıfatlı kişi. Üçüncü sorumlu, sanki Ocak enflasyon rakamını biliyormuş gibi faiz indirme sinyalini uğradığı baskılar neticesinde piyasaya veren ve ortalığı karıştıran tıpkı geçen sene Aralık ayındaki 1.92 olacak dolar kuru demesindeki gibi Merkez Bankası Başkanı Sayın Erdem Başçı. Hiç kimsenin sorumluluk bakımından birbirinden farkı yok. Bu üçünün de sorumluluğu var bu konuda."

-"Bank Asya kararı ne hukuki bir karardır, ne ekonomik bir karardır. Tamamen siyasi bir karardır. Alınan kararın altyapısı en tepelerden gelen talimatla hazırlanmış ve dün gece itibarıyla da uygulamaya konmuştur. Cumhurbaşkanı alenen manipülasyon yapmıştır bu konuda."

-"İşin püf noktasına geliyorum. Bu açıklama ve onun peşinden bu tezvirata katılan, bu söyleme katkıda bulunan herkes alenen suç işlemiştir. Bu kurumlar hakkında manipülasyon yapmak piyasa dolandırıcılığı olarak nitelendirilir ve 2 yıldan 5 yıla kadar cezası vardır. Şimdi bir torba yasa ile bu cezadan kurtulmanın altyapısını da hazırlıyorlar. Yani halk diliyle söyleyelim isterseniz minareyi çalan kılıfını da şimdi hazırlamış oluyor."

-"Sayın Demirtaş sizler %50 - 60 oy aldığınız bölgelerde ceberut devlet faşizmiyle aynı onun gibi PKK baskısıyla bölge demokratlarını baskı altına alıp bunaltanlar değil misiniz?"

-"Cumhurbaşkanı mecliste inanmadığı ve hiçbir zaman uymayacağı yeminini ederken huşu içerisinde önlerinizi ilikleyip saygı duruşuna geçip bu diktatörü dakikalarca ayakta alkışlayan siz misiniz, değil misiniz? Onun için sizin Cumhuriyet Halk Partisine ve Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na söyleyecek hiçbir sözünüzün olmaması gerekir. Cumhuriyet Halk Partisiyle uğraşacağınıza şuanda üstünüze yapışan AKP ortaklığı fotoğrafından bir kurtulun"

AKP'li Burhan Kuzu'nun "Başkanlık diktatörlük getirir diyenleri gırtlaklamak istiyorum" sözlerini değerlendirirken,  "Daha önceki Kuzu klasiklerine baktığımız zaman işlediği gaflar, söylediği sözler meramını anlatma bakımından sıkıntısı olduğunu gösteriyor. Her ne kadar akademik bir sıfatı da taşısa böyle bir siyasi gaf torbası olarak duruyor karşımızda." Diyen CHP Sözcüsü Haluk Koç MYK toplantısı nedeniyle düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi; 

"Değerli arkadaşlarım hoşgeldiniz. Şuanda günlük siyaset akışı Cumhurbaşbakanın kaçak sarayda topladığı bir kitleye karşı günlük yaptığı konuşmalarla devam ediyor. Dolayısıyla talimat demeyim ama o konuşmaları canlı yayınlamakla yükümlü hisseden bütün kanallarda arzı endam ediyorlar. Günlük siyaset akışından bir fotoğraf daha.

Şuanda MYK toplantı halinde. Gündemdeki konular görüşülürken ben kısaca bugünlere ağırlık olarak yansıyan bazı siyaset gündemi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına durmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye içeride ve dışarıda tek bir kişinin ipoteği altında her alanda belki de tarihinin en tartışmalı, en sıkıntılı, en belirsiz, en riskli ve en güvenliksiz dönemini yaşıyor. Bunlar acı tespitler ama maalesef gerçekler. Demokratik, laik sosyal hukuk devleti kavramlarının her biri kâğıt üzerinde anayasamızda mevcut ama hiçbiri uygulamada maalesef yok. Bir tek kişi Türkiye'de ben her şeyim, ben Cumhurbaşkanıyım, ben Başbakanım, ben yasama organıyım, meclisim, ben yargıyım, meclis başkanıyım, ben üniversite rektörüyüm, aynı zamanda diyanet işleri başkanıyım, aynı zamanda emniyet müdürüyüm, ben havuzda oluşturabildiğim kadar medya gruplarının patronuyum, ben savcıyım, ben doktorum, özelliklede jinekoloğum, kadın doğum hastalıkları uzmanıyım, ben mühendisim, ben dış politika uzmanıyım, velhasıl ben her şeyim, her şey bana bağlı olmalı, ben karar veririm, ben yaparım. Devamında da ben yaptıklarım için hiçbir zaman eleştirilemem, soruşturulamam, yargılanamam, hesap mesap da vermem kardeşim. Sistem böyle olacak. Özet; ben başkan olacağım. Özlem bu, talep bu. Türkiye'nin önünü getirilen gündem bu. Buna karşı çıkan herkes benim hasmımdır. Rakip değil, düşmanımdır. Bir şekilde bu karşı çıkanların susturulması gerekir, sindirilmesi gerekir, korkutulması gerekir, gerekirse de cezalandırılmaları gerekir.

Bunun için biliyorsunuz yeni çıkacak bir paketle sürekli bir sıkıyönetim hali getirmeliyim ki Türkiye'ye, sürekli bir olağanüstü hal dayatmalıyım ki hak, hukuk, adalet, özgürlük gibi, eşitlik gibi kavramlar peşine düşen her kimse onları bir şekilde derdest edebilmeliyim. Herkesin daha önce söylediği bir cümleden alıntı yaparak söylüyorum. Nefes alışlarını dahi takip edebilmeliyim. İşte Türkiye böyle bir arızalı siyasetin elinde başta söylediğim gibi siyasetteki en karışık günlerini, dönemini yaşıyor değerli arkadaşlarım.

Ortada sureti haktan görünen bir Başbakan var. Maalesef bu da tablonun acı bir gerçeği. Yasal çerçevede aslında bakıyorsunuz tüm sorumluluk onun üzerinde. Yani davul onun boynunda ama tokmak ise her şey benim, bense zaten her şeyim diyen muktedirde. Ahmet bey sadece gördüğünüz gibi davulu taşıyor, tokmağı ise hiçbir yasal sorumluluğu olmayan kişi çaldıkça çalıyor.

Başbakan onuruna düzenlenen müsamere tarzında bazı toplantılar var. Bunlar partilerinin kongresi de olsa müsamere tarzında düzenleniyor. Önümüzdeki seçimler için re diyecek Başbakan sıfatlı kişi? Yani siz bana oy verin ki, ben şuandaki yetkilerimi yukarıdaki ağabeyime devredebileyim. Böyle mi oy isteyeceksin bu milletten? Ya da ben sizi yönetmemek için oy istiyorum ey milletim. Bunu mu diyebilecek? İşte sahneyi kuruyorlar, müsamere tarzındaki toplantılara da Başbakanı çağırıyorlar o da işte sahne buyurun Sayın Başbakanım dendiğinde çıkıyor selam olsun dağa taşa, selam olsun bağa bahçeye, birazda başka şeyler konuşması lazım selam faslından sonra. Minareden at beni in aşağıya tut beni ya da manda yuva yapmış söğüt dalına tarzında böyle yuvarlak, veciz sözlerle ortalarda maalesef dolanıp duruyor.

Son haftanın genel yorumu aşağı yukarı özetlediğim şekilde gelişiyor değerli arkadaşlar. Bir siyaset tasviri yapmaya çalıştım.

Şimdi bazı gelişmeler var biliyorsunuz. Merkez başta faiz politikası ve daha sonra dün gece bir bankaya el konulması BDDK tarafından.

Şimdi Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Sayın Babacan ve Maliye Bakanı Sayın Şimşek'in gizli koruma gayretlerine, sahip çıkma gayretlerine rağmen merkez bankası cumhurbaşkanlığı savaşları ciddi bir boyut aldı Türkiye'de. Merkez bankasının bağımsızlığı Cumhurbaşkanının eliyle bugün boşa çıkarılmaktadır. Sorumsuz bir Cumhurbaşkanı anayasal çerçevede. Talimatla faiz düşürmeye çalışıyor. Cumhurbaşkanının sorumsuzluğunu sorumsuz davranış olarak anlamış olsa gerek öyle diyelim. Bugün bu ülkede aşağı yukarı baktığımız zaman reel sektör olarak tabir edilen sektörün döviz açık pozisyonu rakam net 176 milyar dolar. Dolar kurundaki 10 kuruşluk artış şirketlerin döviz kurundan 18 milyar Türk lirası zarar görmesine neden oluyor. 10 kuruşluk bir döviz kuru artışı 18 milyar TL reel sektöre döviz bazında borç yüklüyor.

Şimdi bunun hesabını kim verecek bu savaşların sonunda? 18 milyar TL. Bunlar eğer üretim yapıyorlarsa zararını çıkartmak için ürettiği mala yansıtacak, doğrudan tüketici fiyatlarına yansıyacak.

Şimdi ilk hesabı vermesi gereken kim burada? İlk hesabı vermesi gereken faizleri talimatla düşürmeye çalışan sorumsuz Cumhurbaşkanıdır. Bu çok açık. Bütün tarafsız gözlemcilerin üzerinde durduğu nokta bu.

İkincisi, sorumluluk omuzlarında olduğu halde yetkilerini Cumhurbaşkanının eline teslim eden belki de o koşullar ileri sürülerek göreve getirilen demin söylediğim ortalarda dolaşan müsamerelere katılan Türkiye Cumhuriyetinin Başbakan sıfatlı kişisi.

Üçüncü sorumlu, sanki Ocak enflasyon rakamını biliyormuş gibi faiz indirme sinyalini uğradığı baskılar neticesinde piyasaya veren ve ortalığı karıştıran tıpkı geçen sene Aralık ayındaki 1.92 olacak dolar kuru demesindeki gibi Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanı Sayın Erdem Başçı. Hiç kimsenin sorumluluk bakımından birbirinden farkı yok. Bu üçünün de sorumluluğu var bu konuda.

Bank Asya kararına gelince, Bank Asya kararı ne hukuki bir karardır, ne ekonomik bir karardır. Tamamen siyasi bir karardır değerli arkadaşlarım. Bunu açıkça ifade etmek durumundayız. Alınan kararın altyapısı en tepelerden gelen talimatla hazırlanmış ve dün gece itibarıyla da uygulamaya konmuştur. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan biraz geriye gidelim 18 Eylül 2014'te TÜSİAD'ın Yüksek İstişare Kurulu toplantısına katılıyor ve bu toplantıda bu bankanı batık bir banka olduğunu dünya aleme ilan ediyor o tarihte.

Şimdi Cumhurbaşkanı alenen manipülasyon yapmıştır bu konuda. Cumhurbaşkanıyla beraber oradan işaret alan malum bir danışman ve yandaş hüreka kadrosu da var. Bunu da biliyoruz hepimiz. Bu koroda bu tezvirata daha sonrasında katkıda bulunmuştur.

Değerli arkadaşlarım, şimdi işin püf noktasına geliyorum. Bu açıklama ve onun peşinden bu tezvirata katılan, bu söyleme katkıda bulunan herkes alenen suç işlemiştir. Bu kurumlar hakkında manipülasyon yapmak piyasa dolandırıcılığı olarak nitelendirilir ve 2 yıldan 5 yıla kadar cezası vardır. İlgili kanun maddesi de sermaye piyasası kanunu madde 107. Şimdi bunu görüyorlar, biliyorlar bir torba yasa. Torbanın içine her şey giriyor biliyorsunuz kanun yapma tekniğinde. Şimdi bir torba yasa ile bu cezadan kurtulmanın altyapısını da hazırlıyorlar. Yani halk diliyle söyleyelim isterseniz minareyi çalan kılıfını da şimdi hazırlamış oluyor. Açıkça ifade ediyorum bunun sorumluluğundan hiçbir şekilde kurtulamazlar.

Bugün anlaşılıyor ki, çıkarılan onca dedikoduya, yapılan onca manipülasyona rağmen bu bankanın sermaye yapısı sağlam, hatta sermaye yeterliliği kanunun emrettiği sınırların da üzerinde bulunmaktadır. Ben rakamları veriyorum. Bank Asya'nın sermaye yeterlilik rasyosu %18,4. Buna karşın BDDK'nın bankalarda aradığı rakam %8'dir. 10 puan daha üsttedir.

Şimdi bankanın mali yapısı sağlam olunca fabrikasyon bir gerekçe üretmek gerekiyor değil mi? Bir siyasi tavır koyuyor, siyasi bir hareket yapacak. O zaman bankada nitelikli paya sahip ortakların kurucularda aranan şartları sağlayıp sağlamadığına dönük bilgi ve belge sunulmadığı için TMSF yönetime el koyuyor.

Şimdi bu karar altında eğer bürokratlar kendilerini korumak için olsa gerek nitelikli pay sahiplerine ilişkin bilgi ve belgeler kendilerine sunulduğu vakit Bank Asya'nın tekrar sahiplerine devredileceğinin de kapısını açık bırakmış oluyorlar. Ama, aması var. Geçmiş uygulamalardan da çok iyi biliyoruz ki, bu asla mümkün olmayacak gibi gözüküyor. Nasıl ki Türkcell gibi bir şirket bir gecede AKP'nin arka bahçesi haline getirildiyse şimdi aynı şey Bank Asya'da olacak gibi duruyor. Bu arada Türkcell'i de bu çerçevede ayrıca masaya yatıracağımızı da şimdiden belirtmek istiyorum.

Ben bir kez daha ifade ediyorum. Bu karar ne hukukidir, ne de ekonomiktir. Bu karar tamamen siyasi bir karardır. Burada Cumhurbaşkanı, Başbakan, Başbakan Yardımcısı Sayın Babacan, BDDK Başkanı ve bunların altında imzası olan diğer tüm bürokratlar sorumludur. Bunu da çok iyi bilmeleri gerekiyor. Bankaların ortaklık yapısı ve kurucu ortaklarda aranan şartlar çok katı bir şekilde kanunla düzenlenmiştir. 2001 krizini hepimiz çok iyi biliyoruz ve sonrasındaki yapılandırmaları çok iyi biliyoruz. Eğer bugüne kadar bu bankanın ortaklık yapısı şeffaf olmadığı halde bu bankanın faaliyetine izin verildiyse buna izin veren bürokratlar suçludur. Yok eğer bugün bu karar yanlışsa bugünün bürokratları da aldıkları bugünkü karardan sorumludurlar.

İşin özeti; siyasi ve yasalar çerçevesindeki Bank Asya olayının değerlendirmesi bu şekilde, görüşümüzde bu çerçevededir.

Şimdi değerli arkadaşlarım özet; Türkiye talimatla faiz düşüren bir ülke. Türkiye talimatla bankacılık kanunları dışında, SPK kanunları dışında banka kapatan, devrettiren bir ülke haline geldiyse o zaman dünya ekonomi liginde yatırım çekme bakımından, hukuki emniyet bakımından Türkiye nasıl değerlendirilir yatırımcının gözünde bunu da kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

Bir diğer konu ki, bugün gelen haberlerde şimdi Grup Başkanvekillerimizde bilgi verdiler. İç güvenlik paketinin görüşmeleri ertelenmiş oluyor. Biliyorsunuz bu toplumsal olaylarda polisin yetkisini artıran, muhalefetin tüm itirazlarına karşın komisyonlardan hızla geçirilen bir paket. Bu uygulamalar arkadaşlarımızda belirli açıklamalar yaptılar, yapacaklar. Bu hafta görüşülmeyeceği için ben ayrıntısına girmiyorum. Ama 9 maddede polisin arama yetkisinin artırılması, karakolların evlere taşınır olması, polise yargısız infaz yetkisi verilmesi, hakim kararı olmadan dinlemenin süresinin 48 saate çıkartılması, havai fişek, sapan gibi bir takım tarif edilen aletler için 4 yıla yakın hapis cezası istenmesi. Mala zarar tazmininin yurttaşa yüklenmesi, atkı, poşu, gaz maskesi takana 3 yıl hapis getirilmesi, polisin aynı zamanda kolluk kuvvet gücü yanında savcılık görevi yapacak hale taşınması, araç kiralayanın fişlenmesi dahil bir çok konuda toplumu cendereye sokacak bir yasa tasarısı.

Dün tüm muhalefet liderleri gibi Sayın Kılıçdaroğlu'da bu konudaki endişelerini grup konuşmasında dile getirdi.

Değerli arkadaşlarım, amaç ne burada? Yani sürekli bir olağanüstü hal durumu yaratayım. Sürekli bir sıkıyönetim hali ortamı oluşturayım. Yani hani darbeye karşıydınız siz? 12 Eylül darbe yasalarını attığınız her adımla tahkim ediyorsunuz, güçlendiriyorsunuz. Birileri demokrasiyi adım adım yok edecek, her alandaki özgürlükleri taksit taksit budayacaklar, çalacaklar, soyacaklar, hak yiyecekler, hukuk tanımayacaklar, millette hakkının yenmesine, hırsızlık yapılmasına ses çıkartmayacak, tepki vermeyecek. Tepkisini sergileyene de korkutmayla, sindirmeyle, cezalandırma yöntemleriyle, tehditle oturup sesini çıkartmaması sağlanacak ve meydanda bu zamane korsanlarına kalacak.

Değerli arkadaşlarım, amaçları bu, niyetleri bu. Efendim kamu düzeni korunacak. Bırak bu teraneleri sen kimi aldatıyorsun. Yani amaçların ve niyetin örtüşmüyor. Söylediklerinle niyetin örtüşmüyor öyle söyleyeyim.

Değerli arkadaşlarım, genel bir tabirdir bu ama tekrar etmekte fayda görüyorum. Hırsızların sonunda faşizme sığınmaları beklenen bir durumdur. Dünyadaki bütün hırsızlar hırsızlıkları ayyuka çıktığında eğer demokrasinin kırıntıları olan bir ülkedeyse onları yok edip, toplumu kelepçeleyip faşizme sığınıyorlar. Onun için bu ülkenin tüm yurtseverleri, tüm demokratları, onurlu ve namuslu yurttaşları bu demokrat kılıklı zebanilerden hep birlikte korkmadan mücadele etmek zorundayız. Bunlara fırsat vermemek zorundayız. Hedefimizde 2015 Haziran sandığı olmalıdır diyorum.

İki, üç küçük konu var. Birisi RTÜK'te alınan kararlar. Biliyorsunuz RTÜK'teki Cumhuriyet Halk Partisi kontenjanından seçilen Sayın Ali Öztunç'a kınama, Sayın Süleyman Demirkan'a da uyarı cezası verildi. Bu cezaları vermeye hakkı olup olmadığı bu kurulun zaten tartışmalı. Ama gelinen noktada ben bir şeyin altını çizmek istiyorum. AKP'nin bağımsız üst kurulları çalıştırma değil, bölme niyeti kanıtlanmış oluyor. Yani RTÜK'ün Cumhuriyet Halk Partisinden kontenjanından seçilmiş üyeleri AKP'ye yakın bir kanala Atatürk'e rüşvetçi dendiği için ceza isteyince kurulun AKP üyeleri kendilerini bu kanala siper ediyorlar. Koruma içgüdüsüne sığınıyorlar. AKP zaten hep böyle yapmadı mı değerli arkadaşlarım. Yani suçu kendilerinden birisi işleyince ceza vermeyi bırakın hemen koruma kalkanı olmaya çalışıyorlar. Suçlunun peşine düşeni, yazanı, çizeni cezalandırmaya kalkıyorlar. Hani sizde kimsiniz, o benden, benim yakınlarımdan, onlardan kimse hesap soramaz haddinizi bilin gibi tıpkı 17 - 25 Aralık'taki gibi iş üstünde yakalanınca hırsızların yargıç önüne çıkmasını önlüyorlar, hakimi savcıyı sürüyorlar. HSYK'yı siyasete göre bölüyorlar. Aynı tablo şimdi RTÜK'te yaşanır hale getiriliyor.

Yine halk deyimiyle yavuz hırsız misali bu örnekler hep. Yakalanınca zeytinyağı gibi üste çıkma gayretleri, bastırma gayretleri, bağırma çağırma, tehdit etme, yetmezse hapse atma. Ama şirretlikleriyle bu işlerden hiçbirinden kurtulamayacaklar. Bizim iktidarımızda herkes hakkını da, hukukunu da, yerini de, haddini de bilmek zorunda kalacak. RTÜK RTÜK gibi, HSYK'da HSYK gibi çalışacak. Anayasaya, yasaya, yönetmeliğe, hukuka, adalete uygun davranacaklar. Bugünün sorumluları da yerini bilecek. O gün geldiğinde hırsızlar nereye giderse bugünün sorumluları da aynen oraya gönderilecekler.

Değerli arkadaşlarım bir diğer konu, biliyorsunuz metal işçilerinin grevi bakanlar kurulu kararıyla ertelendi. Dikkatlerinizi çekiyorum bu iktidarın yedinci grev erteleme kararı bu. Gerekçe, milli güvenlik. Neyin güvenliği kardeşim? Metal işçilerinin greve çıkması milli güvenlik boyutu nedir bunun? Milli sözü yakışıyor mu sana? Biri çıksın anlatsın bana. Yaşı uygun olanlar 12 Eylül dönemine bir geri dönün. Apoletli Kenan Evren ve kurulunun grev erteleme gerekçeleriyle aynı. Milli güvenliği tehdit ediyor bu grev. Dikkat edin 12 Eylül'e tıpatıp örtüşen bir davranış kalıbı.

Değerli arkadaşlarım, hükümetin gücü sadece işçiye mi yetiyor? Nedir bu işçi düşmanlığı, emek düşmanlığı? Yani üretene bu kadar kin, hak Allah aşkına revamı? Bir hak talebinde bulunuyorlar. Yasal çerçeve içerisinde emeğin, emeklerinin hakkını savunuyorlar. İşsiz bırakacaksın, güç bela iş bulana hakkını vermeyeceksin, hakkını almak için greve çıkanın grevini erteleyeceksin, sonra adalet diyeceksin, sonra kalkınma diyeceksin. Adından utanman lazım. Adalet sözünden de, kalkınma sözünden de bütün bu yaptıklarını gözönüne getirdiğimizde utanman lazım.

Değerli basın mensupları, son bir konu. HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, bugüne kadar muhalefet partileriyle hiç ağız dalaşına girmedik. Siyaset boyutunda da bir yanıt vermemeye gayret ettik. Ama Sayın Selahattin Demirtaş dün grup toplantısında bazı cümleler ifade etti. Bir iki cümleyle bunlara yanıt vermek zorunlu hale geldi. Ben sadece şunu hatırlatıyorum Sayın Demirtaş'a. Sizler %50 - 60 oy aldığınız bölgelerde ceberut devlet faşizmiyle aynı onun gibi PKK baskısıyla bölge demokratlarını baskı altına alıp bunaltanlar siz değil misiniz? Al sana bir soru. Ceberut devlet faşizmi ne yaptıysa bölgede şimdi sen PKK marifetiyle bölgedeki demokratlara aynı baskıyı uyguluyor musun, uygulamıyor musun? Siz busunuz. AKP ve temsil ettiği görüşlerin rehineliği altında barajı geçemeyeceğini bile bile AKP'nin milletvekili sayısını artırma projesine katkı verme işine soyunanlar siz değil misiniz? Belki bu söz daha etkileyecektir sizi. Bundan sonra Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili yorumlarınızda daha dikkatli olmanızı gerektirir. En sonunda da Cumhurbaşkanı mecliste inanmadığı ve hiçbir zaman uymayacağı yeminini ederken huşu içerisinde önlerinizi ilikleyip saygı duruşuna geçip bu diktatörü dakikalarca ayakta alkışlayan siz misiniz, değil misiniz? Onun için sizin Cumhuriyet Halk Partisine ve Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na söyleyecek hiçbir sözünüzün olmaması gerekir. Cumhuriyet Halk Partisiyle uğraşacağınıza şuanda üstünüze yapışan AKP ortaklığı fotoğrafından bir kurtulun. Basit bir tavsiye. Bu kadarı yeter şimdilik size.

Evet değerli arkadaşlarım, bu haftayı işgal eden değişik konuların kısa bir özetini görüş olarak ifade ettim. Bunun dışında sorularınız varsa yanıtlayım, yoksa toplantıya kaldığım yerden devam edeceğim.

Soru- AKP'li Burhan Kuzu'nun bazı açıklamaları vardı. Başkanlık diktatörlük getirir diyenleri gırtlaklamak istiyorum dedi bugün verdiği bir röportajda. Bu sözlerini nasıl değerlendirirsiniz?

Haluk KOÇ- Tebessüm edişim belki bir yanıt oluşturabilir. Daha önceki Kuzu klasiklerine baktığımız zaman işlediği gaflar, söylediği sözler meramını anlatma bakımından sıkıntısı olduğunu gösteriyor. Her ne kadar akademik bir sıfatı da taşısa böyle bir siyasi gaf torbası olarak duruyor karşımızda. Bu kadarı yeter Sayın Kuzu'ya.

Herhalde tüm konulara girdim, sorulacak soruları da karşılamış oldum. Sizlere iyi çalışmalar diliyorum.

 

 

SİVİL HABER

Güncelleme Tarihi: 05 Şubat 2015, 02:36
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner309

banner225

banner209