Ne Mutlu Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşıyım Diyene!

 “Türk olmakla gurur duyar ama övünmeyiz. Zira ırkını seçmek, insana ait bir tercih değildir. İnsanın övünebileceği tek husus ise imanı dairesinde Allah’a olan yakınlığı olabilir ancak.”

             Barış süreci ile başlayan ve en son demokratikleşme paketi ile doruk noktaya ulaşan Türk kimlik meselesi!!! Aslında biraz daha öncesi de var bu mevzunun. Daha önce Alt Kimlik-Üst Kimlik adı altında bir tartışma sürecini de yaşatmıştı bize. Peki bu noktada hangi konularda temkinli hangi konularda cesur olmak gerekir tüm taraflar açısından…

          Öncelikle şunu insani bir anlayış olarak bilmeliyiz ki, insanların nerede, hangi dinin mensubu olarak, hangi ırk dahilinde doğacakları konusunda kesinlikle bir tasarrufları yoktur. Tamda burada Peygamber Efendimiz’in Veda Hutbesi’nde belirttiği hususu hatırlatarak devam edelim “ Arabın acemden üstünlüğü ancak takva iledir”  Peygamber Efendimiz aslında bu cümlede tamamen ırkçılığa karşı bir tavır ortaya koymuştur. İslamiyet arap coğrafyasına geldi, araplara indi, biz sizden üstünüz savlarının olabilme ihtimalini bu cümlesiyle kesmiştir. Sadece Araplar açısından değil aynı zamanda genel itibari ile de ırkların birbiri üstünde asla üstünlüğü olamaz, üstünlük ancak Allah’a yakınlık iledir mesajını herkese vermiştir. Biz ise yıllarca bizimle birlikte savaşmış, vatanın kurulmasında bizim kadar fedakarlıklar da bulunmuş, artık ayrılıktan söz edilemez hale gelen, halk içi deyimle kız aldığımız, kız verdiğimiz, kapı komşusu olduğumuz kardeşlerimizi kendi aramızda olmasa bile Devlet Eli ve sözde Devlet Geleneği ile yıllarca görmezden geldik.

             Kürtlerin varlığını sadece görmemekle kalmayıp aynı zamanda onları asimile etme çalışmaları bile içten içe yürütüldü. Zira son paketle ortadan kaldırılan “Andımız” metni bu asimile çalışmalarının en bariz örneklerinden bir tanesiydi. Yıllarca Türk,Kürt,Laz,Çerkez vs tüm çocuklarımız şuursuzca, ne dediklerinin ciddiyetine varamayacak yaşlarda bir dayatma sonucu Türküm diye bağırarak güne başladılar. Peki sonuç ne oldu, bu çocuklar bir anda Türk’mü oldular… Hayır! Tam aksine bir çoğu aklı yeter zamana geldiklerinde bunun bir dayatma olduğunun farkına varıp devlete karşı düşmanlaştılar.

            Tabi ki bu düşmanlaşmanın tek sebebi andımız değildi, bunun gibi daha bir çok dayatmada vardı. Örneğin cezaevlerinde, görüşlerde Kürtçe konuşma yasağı gibi.

20 Dakikalık görüşte konuşan anne-oğulun başlarında bekleyen askerin korkusuyla “–Oğlum nasılsın –İyiyim anne sen nasılsın” sözünü defalarca tekrarlayarak ağlayıp birbirlerinin gözlerinin içine bakış sahneleri yaşandı yıllarca bu ülkede. Çünkü her ikisinin de Türkçe olarak bildikleri ortak başka hiçbir şey yoktu… Bu örnekleri çoğaltmak mümkün tabiî ki…
         
          Şimdi tarih 2013, birileri bu haksızlığın, yaşanılanların farkına vardı ve peyder pey bütün yanlışları düzeltme yoluna gidiyor. Fakat bu durumdan rahatsız olan kesimler, görüş olarak pusulanın iki ayrı kutbunu gösteriyor olmalarına rağmen ne hikmet ki aynı söylemleri kullanıyorlar.

           Devlet Bahçeli “ Bu olay bir utanç vesikasıdır. Andımız Tayyip Erdoğan zihniyetini rahatsız etmiştir” diye açıklama yaparken.

           CHP’liler ve sözde Ulusalcılar  meydanlarda bir araya gelip andımızı hep bir ağızdan söyleme eylemlerine girişiyorlar.

          Abdullah Öcalan “ Kürt halkı artık AKP’ye oy vermesin” diye açıklama yaparak on yıl önce geldiği şu durumun hayalini bile kuramayacağını unutuyor.

          Herkes konuşa dursun. Kesilen rantları için kalplerinden gelenle değil de, menfaatleri çerçevesinde fiiller de bulunadursun bize düşen şu dur ki;

      EMPATİ yapmak… Kendimizi karşının yerine koyabilmek. Kendi nefsimiz için istemediğimizi kardeşimiz içinde istememek olgunluğuna ulaşabilmek.

               Şimdi düşünün…5-6 yaşında annesinden okulun ilk günü beş dakika ayrılınca ağlayan evlatlarımızın, okulda ilk defa gördüğü ABC yi, toplama, çıkartmayı öğrenmenin zorluğu yanında bir de bunu başka bir dilde örneğin İngilizce, Almanca,Fransızca öğrenmek zorunda olduklarını. Ne kadar zor dimi. Kıyarmıyız canımızın parçası o çocukları bu hengamenin içerisine atmaya. Yada bu zorluklarda sınıf geçemeseler hiçbir şey anlamasalar kızabilir miyiz onlara… Unutmayalım ki Doğu ve GüneyDoğu bir çok yerde sadece Kürtçe konuşuluyor… Farklı diller de eğitim olması bir bölünme sebebi değil ancak bir zenginlik sebebi olur ülkemiz için. En azından İlkokul seviyesinin sonuna kadar Anadilde Eğitim olmalı, ilkokul sonuna kadar o çocuklar günde bir-iki saat konulacak derslerle Türkçe öğrenmeli ve ortaokul seviyesinden sonra eğitim Türkçe devam etmelidir. Böylece ne Devlet dilinin bütünlüğü bozulacak ne de o küçüçük evlatlarımız çile çekmiş olacaklardır.

             Kürt kardeşlerimizde kendilerine yıllar sonra verilen bu hak edişlerinin kıymetini bilmeli ve iktidarın arkasında durmalıdır. Artık Öcalan’ın kendi menfaatleri için yaptığı çağrılara kulak tıkamalı Kurtuluş Savaşı ruhuyla bir ve bütün olduğumuzu bilerek hareket etmelidirler. Ne Mutlu Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşıyım Diyene!!!

YORUM EKLE

banner309

banner225

banner209