İnsan Değerlidir.

İnsan değerlidir, ödevleri olduğu gibi hakları da vardır. Devlet denen organizasyon insanın mutluluğunu sağlamak için örgütlenmiş bir aygıttan ibarettir. Bu bakımdan devletin bekası açısından adam öldürmek elbette ki meşru görülemez. Devlet yaşasın da insana ne olursa olsun anlayışı tam bir faşist kafa ürünüdür. İnsanı yaşatmak temel konudur. İnsan yaşarsa devlet zaten yaşar. İnsanlar devlet için değildir. Devlet insanlar içindir. İnsanın yaşatılması önceliği ise şefkat ve merhameti temel alan İslâm dininin müntesiplerinin felsefesi olabilir. Dolayısıyla hiç bir ulusal yahut küresel çıkar bir insan canından daha değerli olamaz. Son zamanlarda hükumeti özellikle de dış politikada acımasızca eleştirmekte olan çevrelerin ortaya koydukları gerekçeleri şöyle toparlamak mümkün: * Sıfır sorunlu komşu ülkeler derken herkesle sorunlu hale geldik. * Yurtta sulh cihanda sulh ilkesini çiğnediniz. * Dış politikanın eksenini kaydırdınız. * Küresel güçlerin emrine girdiniz. Yukarıda yazılı bulunan maddeleri arttırmak mümkün ama biz şimdilik bu kadarıyla iktifa edelim. Son iki maddede ki suçlamalar biri diğerini etkisizleştirdiği için zaten absürt kaçan bir suçlama, dolayısıyla değerlendirmeye bile değmez. Bu tür suçlamalar konusunda ısrar edenleri ise en doğrusu kendi hallerine terketmek. Yurtta Sulh cihanda sulh ilkesi ise tabii Atatürke ait bir söz olduğu iddiası hakim olduğu için buna cepheden karşı çıkmak mümkün değildir. En iyisi burada köpeklere dalaşmaktansa çalıyı dolaşmayı tercih etmekte olan hükümet gelişen ve değişen şartlarda böylesine önemli bir jeo-poltiğin üzerinde bulunup önemli bir devlet birikimine sahip olunduğu halde kendi içinde büzüşüp kalması elbette doğru olmazdı. Nitekim hükumet de bunu yapmaya çalışmaktadır. Türkiye tarihinde ilk defa gücünün ve öneminin farkına vardığı için özellikle de bölgede kendisine danışılmadan yeni düzenlemelere gidilemeyeceğini, Türkiye olarak hem küresel ölçekte ama özellikle de bölge ölçeğinde yapılacak politikalarda belirleyici bir konumda bulunması gerektiği gerçeğini muhataplarına bıkmadan usanmadan anlatmaktadır. Muhatapların bu konularda Türkiye den rahatsız oldukları´biliniyor. Komşularla sıfır sorun konusundaki eleştiriler de tamamen insaf ve izàn dan yoksun ve de temelsizdir. Evet komşularımızla sorunlarımız olduğu doğru ama onlarla sorunlu olalım diye bir icraatımız yok. Küresel güçlerin doymak bilmeyen enerji iştihası yüzünden bölgemizi yangın yerine çeviren batıl batılılar, bölgeyi güvensiz ve istikrarsız hale getirip adeta bir bıtrak tarlasına çevirmişlerdir. Böylesine güvensiz bir bölgeden acı, kan, intikam ve öfkenin zirve yaptığı bu topraklardan her türlü aşırılıkların çıkabilmesi gayet normaldir. Anormal olan dünyada bir adalet düzeninin olmayışıdır. Uluslararası organizasyon denen kurumların başta bir leş-miş Milletler olmak üzere tamamı güçlülere hizmet etmek için kurulmuş bulunan adaletsiz yapılardır. Buralardan insanlığın hayrına bir şey beklemek cehalet değilse safdilliktir. Yani komşularımızla sorunumuz var ama bunu biz üretmedik. Aksine biz bununla başa çıkabilmek için çabalamaktayız. Ancak tabi bütün küresel güçlere meydan okuyabilecek bir güce sahip olmadığımızın da farkında olarak çok ciddi ve titiz çıkardan ziyade insan eksenli bir politika izlenmektedir. Bunun içindir ki gizli servislerin bölgemize son hediyesi olan IŞİD denen örgütün elindeki vatandaşlarımızı 101 gün sonrada olsa titiz bir operasyonla kurtarmış bulunuyoruz. Bu gerçekten de şapka çıkartılacak bir başarıdır. Şimdi insafsızlar bunu da kıyasıya eleştiriyorlar. Düne kadar niye alamıyorsunuz diyenler şimdi de madem aldınız ne verdiniz demeye başladılar. Belli ki bu arkadaşlar çok bol Amerikan yapımı casus filmi seyrediyorlar. Öyle olmasa avazları çıktığı kadar niye kan yok diye bağırsınlar ki... Utanmasalar(ki utanmayanları da çok) bu mültecilere neden kapılarımızı açıyorsunuz diyecekler. Ne yani şimdi kapımıza gelmiş ve sığınmış bu insanları kanlı terör örgütünün insafına mı terk edelim. Benim ki de soru mu? Bu memlekette sayıları az doğru ama öyle bir kitle var ki: * Vatandaşlarımızın ölmesi için gece dua seansları düzenleyenler, * En iyi Kürt ölü Kürt tür diyecek kadar kafayı faşizmle sıyıranlar, * Ak Parti yok olsun da isterse ülke tamamen mahvolsun diyenler, * Tayyib Erdoğanı yok etmek için ülkeyi işgale peşkeş çekenler... Daha neler, neler... Bunlar inanılmaz gibi gelebilir. Fakat ne yazık ki hepsi gerçek. Ve hepsi benim ülkemde oluyor. Allah, omuzları üzerinde baş taşıdığını sanan bu gafil zümreye akıl ve fikir ihsan etsin. Başka ne diyelim. Tek tesellimiz bunların sesleri yüksekmiş gibi gözükse de hem sözlerinin kıymetsizliği ve hem de sayısal azınlık olmaları hasebiyle dikkate değer olmadıklarıdır. Yakın bir gelecekte zaten bu ülkeye artık hiç zarar veremeyecek bir hale gelecekler. Bölgeyi kan gölüne çevirenler şimdi gelmiş bir ayar verelim diyorlar. Ama yine yanlış yapmak için çabalıyorlar. Türkiyenin tezlerini dikkate almayan küresel güçler belki kısa vadede kendi çıkarlarını konsolide edebilirler ve bu işten karlı da çıkabilirler ama uzun vadede mutlaka kaybedecekler. Olan malesef mazlum ve mustazaf müslüman sivil insanlara olacaktır. Kafirler istemese de bölge bir gün mutlaka kendisi gibi olabilme iradesini gösterecektir. Ben buna bütün samimiyetimle hem inanıyorum ve hem de bunun böyle olması´nı Rabbimden niyaz ediyorum.
YORUM EKLE

banner309

banner225

banner209