Dünyada Nüfus Oyunları

                 David Rockefeller ne diyordu: “ Dünya nüfusu kontrol altına alınmadıkça, asla dünyanın istenilen refah seviyesine ve istikrara ulaşması mümkün değildir”

                Son günlerde Suriye-Irak bölgesinde toprak paylaşımı ve Kürdistan kurma çabaları yanında uzun süredir dünya arenasında sahnelenen başka bir oyunun da perdelerini izliyoruz. İstenilen coğrafya çizimleri yapılırken aynı zamanda Rockefeller’in yıllar önce söylediği ve güç odakları tarafından ittifak haline gelmiş “Nüfus Oyunları” nın da parçası niteliğinde bir çalışma da söz konusu coğrafyada.  Sadece bu coğrafyadan değil dünya genelinden bakmak gerekiyor aslında konuya…

                Batıda çok kullanılan fakat henüz bizde çok da iyi bilinmeyen moda bir deyim, akım var şu anda. “Eugenics”… Tam karşılığı; insan genini geliştirmek, daha mükemmel genlerden oluşan nesiller oluşturmak. Dolayısıyla dünyanın birçok yerinde maddi imkânı olan insanlar çeşitli kimyasal müdahaleler ile sözde genlerini geliştirip doğacak çocuklarını birçok konuda mükemmelleştiriyorlar!

Bu sayede doğacak nesillerin daha kaliteli, istenilen tipte insanlar olması isteniyor. Belki sima olarak bile birbirine benzeyen tek tip insanlar! Fakat amaçlanan bu “mükemmel nesil” in temelleri atılırken geride kalan insanlar ne olacak. İşte asıl sorun burada başlıyor. Avrupa, ABD ve diğer gelişmiş ülkeler nüfus olarak gerilerken, onların insandan bile saymadığı “diğerleri” hızlı bir şekilde çoğalıyor. Örneğin araştırmalara göre Asya’nın en büyük 18 ülkesinde 1950’de 1.2 Milyar insan var iken 2030 yılında bu rakam 4.6 Milyar civarlarında olacak. İşte bu kadar insan onlar için ciddi bir sorun…

Dünya kaynaklarının paylaşımında aslan payını almaya doymayanlar işte bu insandan saymadıkları diğer taifelerinde yok olmasını istiyorlar. Zira onlara göre ne kadar az insan olursa dünya o kadar refah içerisinde olacak, daha zengin, daha kontrol edilebilir bir gezegen haline gelecek. Zamanında Hitler’in yaptığı  “ARİ IRK”a ulaşma çabalarının bir benzerini şimdi dünyayı yönetenler yapıyor. Hitler sadece zihinsel engelli, bedensel engelli, kalıcı hastalıkları olanları yok ederek, üreme halkasından çıkararak bu hedefine ulaşmaya çalışmışken, bugün yapılan ise ne yazık bundan çok çok öte… Şimdiki planda “Modern Dünya”da yaşayan bireyler dışındaki tüm bireylerin yok sayılması var ne yazık ki… Abarttığımı düşünüyorsanız son yıllarda yaşanan olaylara kısaca bakabilirsiniz. Akdeniz’de yaşanan mülteci boğulmaları ki bu İnsanlar durup dururken ülkelerini terk edip gitmiyor. Savaş, yoksulluk ya da siyasi nedenlerle yollara düşüyorlar, sonuç ne oluyor; bilerek bu insanların ölüme terki… Hatta çeşitli Avrupa kaynaklarında bu insanları gemilere yükleyip denize çıkaranlarında, iş ve güzel hayat vaadi vererek yollara düşürenlerinde, bazı istihbarat örgütlerinin maşaları olduğu yazılıp, çiziliyor. Diğer taraftan savaşlarda önü alınmaz şekilde öldürülen insanlar… Daha bebekken ölen binlerce 3. Dünya ülkesi çocukları… Birkaç yıl arayla bir anda ortaya çıkan ve yüz binlerce insanı alıp götüren üretilmiş hastalıklar… Örnekleri çoğaltmak mümkün.

                Belirli bir kalibreye ulaşmış ülkeler de ise oyunun şekli biraz daha farklı. Sistem insanlara her taraftan şöyle diyor. “Özgürleşin”… Kadınlara diyor ki; ne gerek var çocuk yapmaya, hayatının tadını çıkar, sorumluluğun sadece seninle sınırlı olsun. Anadolu gibi bu öğütlerin dinlenemeyeceği coğrafyalarda ise az çocuklu, tüketime yönelik, entelektüel, kültürel aile yapısından farklı yaşam tarzları imrendiriliyor. Bu yaşam tarzı modernite, elitistlik gibi gösterilip, genç çiftler bu hayat tarzına yönlendiriliyor. Tabi arada bin bir reklamlarla sofralarımıza sokulan kansorejen gıdaları falan hiç saymıyorum. Her geçen gün gelişen doğum kontrol teknolojilerini, farkında olmadan yediğimiz üremeyi engelleyen gıdalardan falan ise söz edersek sonu gelmez konunun.

                Sonuç olarak; istedikleri gibi bir dünya inşa etmek için ellerinden gelen her şeyi yapan güçler karşısında sadece acziyetle, hatta farkında lığa bile sahip olmadan seyirci konumundayız.  Peki biz ne yapıyoruz bu aralar; birbirimizi yemekle meşgulüz. Düne kadar kahvehane de aynı masaya oturmayacak düşünceler, üzerimizde oynanan kültürel dejenerasyon süreci ile her şeyi kanıksamış durumda. Bu insanlar;

“Allahım bu ülkeyi Müslümansız bırakma” diyen bir lidere amin diyemeyip, “Türk, öğün, çalış, güven” diyerek gidip Kürt ideolojisinin temsilcisine, terör güdümlü bir partiye oy verebiliyor.

Yukarıda ki oyunları fark edip, nikahlar da espri ile karışık en az üç çocuk diyen Devlet Adamına küfredip, kendi hayatlarında, “sevişirim evlenmem, hamile kalırım doğurmam” diyerek modernleşiyor!

Anglo-Sakson kurnazlığı içten içten, Kanal İstanbul’a 3.Köprüye, 3. Havalimanına çıldırırken, bu projeleri üreten, yapan zihniyete öteki deyip, "gitsinler de gerekirse ülke yıkılsın" diyerek normalleşiyor!...

Hepimize kolay gelsin…

YORUM EKLE

banner309

banner225

banner209