Dost-Modern Darbe Süreci-2

 

            Başbakan'ın Dost-Modern Darbe diye nitelediği süreci başından sonuna anlatmaya çalıştığım bir yazı, sonuna kadar dikkatle okumanızı rica ediyorum...
Öncelikle süreç nasıl ve neden başladı:
         
            Mit müsteşarı Hakan Fidan, özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya tarafından 7 Şubat 2012'de KCK operasyonu kapsamında şüpheli olarak ifadeye çağrıldı ve süreç başladı.

            MİT krizinin yoğun tartışıldığı günlerde, Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce kritik bir yazı yazmıştı. 15 Şubat 2012 tarihli “Son tuzak: İktidar-Cemaat” başlıklı yazısının bazı satırları şöyle:

“(...) İstenilen tek bir şey var: Temel hak ve hürriyetler, din ve vicdan özgürlüğü teminat altında olsun yeter... Halk seçtikten sonra, Türkiye’yi kim yönetirse yönetsin...” (15.02.2012/Zaman)

           Gülerce, bu satırları “cemaat ne istiyor” diye sorup cevap olarak yazmıştı..

           Aynı günlerde; Zaman’ın bir diğer yazarı Ali Bulaç, 3 Mart 2012 tarihinde “Siyak ve Sibak” başlıklı bir yazı kaleme almıştı. Bulaç’ın yazısında da şu satırlar vardı.

“Biz iktidara destek vermeye devam edebiliriz, ama eleştireceğiz de. İktidar bundan hoşlanmıyor, nitekim eleştirenleri usulüne göre kenarda tutarak etkisizleştirme yolunu seçiyor, bazen "Sen bana güvenmiyor musun, eleştirerek beni zayıflatıyorsun" diye aba altından sopa da gösteriyor. Hoşlansın hoşlanmasın, yapıcı olarak ve referanslarımızdan hareketle eleştirilere devam edeceğiz. Müslümanlar asli dava ve ideallerini unutmamalı, iktidarlar gelip geçicidir, her zaman "olan"dan "daha iyisi" vardır.”(03.03.2012/Zaman)

           Yine yakın tarihlerde kaleme alınan başka bir yazı; Zaman Gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Ünal’ın yazısı...

           Mustafa Ünal “HAS Parti’den Anayasa kampanyası” başlıklı yazısının girişinde bakın neler demişti:

“(...)Toplumun yeniliğe açık yapısı Türk siyasetini dinamik kılıyor. O yüzden bu topraklarda yükseliş ve düşüşler çok sert yaşanıyor. Seçimde birinci olan bir parti dönem sonunda son sıraya inebiliyor. Bülent Ecevit'in DSP'si bunun en iyi örneği."

"Zamanın ruhuna ayak uyduramayan partilerin yeri siyaset mezarlığı. Örnek mi? O kadar çok ki... Merkez sağın iki partisi Anavatan ve DYP mesela.(...)”(25.03.2012/Zaman)

"bu arada Numan Kurtulmuş AK Parti'nin boşaltacağı alanı doldurmaya aday. (...)”


          Evet... Şimdi buraya kadar Mit müsteşarının kellesi istenmesinden sonra gelişen süreci Zaman gazetesinin en önemli kalemlerinden örneklerle gösterdim. Cemaat MİT müsteşarının değişmesini istiyordu çünkü Hakan Fidan bu noktaya geldikten hemen sonra özellikle dinleme noktalarında bulunan bir çok görevlinin yerlerini değiştirdi ve yenilerini atadı. Cemaat ise bu atamaların yapılmasını istemiyordu. Bir soruşturma bahanesi ile Hakan Fidan’ı ifadesini almak için çağırdılar fakat Başbakan buna engel oldu. Bu noktadan sonra ise yukarıda Zaman Gazetesi yazarlarının direk kendi yazılarından aldığımız bir nevi tehdit niteliğindeki alternatif çözümler var havası estirilmeye başlandı. Fakat bu girişim Numan Kurtulmuş’un partisini feshedip AK Partiye katılması ile hüsranla sonuçlandı.

          Fakat cemaat için alternatif arayışları bitmemişti.Yakın geçmişte Cindoruk’a karşı destekleyip DP nin başına getirdikleri Süleyman Soylu’da bir seçenekti. Zira DP nin genel Kurul sürecinde Zaman Gazetesi Tansu Çiller ve Aydın Menderes röportajlarını peşi peşine yayınlayarak “Cindoruk’un adaylığı Adnan Menderes’in anısına saygısızlıktır”, “ Cindoruk ve ekibini sandığa gömün” söylemlerini büyük puntolarla veriyorlardı. Diğer sütunlarda ise Cindoruk’u ergenekonla ilişkilendiren yazılar kaleme alıyorlardı. Fakat Süleyman Soylu’nun da AK Partiye katılımı ile bu hedeflerinden de istediklerini bulamamamış oldular.

          Bundan hemen sonraki dönemde Todays Zaman farklı bir yola giderek Cumhurbaşkanlığı süresi dolmak üzere olan Abdullah Gül üzerinden Başbakan’ı yıpratma sürecine başladı. GÜL’mü ERDOĞAN’mı anketi günlerce gazetenin sitesinde kaldı ve oy kullanıldı.

          Bütün bu çalışmalara rağmen istediği mesafeyi katedemeyen cemaat bu noktadan sonra farklı söylemlerle iktidarı yıpratma çabalarını sürdürdü. Gezi sürecinde aldığı tavırda zaten bunun en güzel göstergesiydi. Şimdiye dek İsrail’de yapılan katliamlara tek bir kınama yapmayan hatta mavi marmara’da İsraili haklı gören Hocaefendi bir anda gezicilere sahip çıkıyor ve çapulcu lafını kınıyordu.

         Cemaat bir nevi benim desteklediğim bir kişi nasıl beni bu kadar devre dışı bırakır zihniyeti ile şuursuzca her taraftan saldırıyor hatta STV’de Şefkat Tepe isimli dizide uydurma bir kurul ile sürekli kod isimlerle bazı kişilere aba altından sopa gösteriyordu.

         Gelelim bugüne ve toparlayalım. Numan Kurtulmuş ve Süleyman Soylu’nun Akpartiye katılım sürecinden sonra hiçbir açıklamalarının S Haber ve Stv de yer bulmaması, Bugün TV’nin tüm haber kuşaklarında sürekli olarak adını kendilerinin koyduğu yolsuzluk ve rüşvet operasyonu diye tekrar haber yapması yukarıdaki sürecin ispatı niteliğinde. Gerçekgündem isimli internet sitesi Genel yayın yönetmeni Barış Yarkadaş’ın defalarca kaleme aldığı hatta çeşitli Tv’lerde anlattığı ama cemaatin hiçbir yayın organı tarafından kesinlikle yalanlanmayan Hocaefendiye ait olduğu söylenen şu cümle ise bu sürecin devamında geliyor.    ” Tayyip Erdoğan’ın gitmesinin yolu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından geçer”

         Bu cümlenin yalanlanmaması bir yana geçtiğimiz haftalarda önce Sarıgül’ün Koç’un özel uçağı ile yaptığı Amerika ziyareti, arkasından Kılıçdaroğlu’nun yine Amerika ziyareti ve cemaatin vakfıyla yediği kahvaltı, dönüş de ise Sarıgül’ün adaylığının kesinleşmesi bu kadar tesadüf olamaz yargısına varmamıza neden oluyor.

        Başbakanın bu süreçte asla cemaatin arayışlarına hatta tehditlerine boyun eğmemesi hatta hatta isterlerse parti kursunlar demesi uçurumun açılma sürecini hızlandırmış oldu.Aynı dönemde cemaatin üniversite öğrencileri üzerindeki etkisini kırmak adına TOKİ’ye talimat vererek yurt yapımlarını hızlandırması, dershanelerin kapanma sürecini hızlandırması, son olarak da cemaat tarafından yürütüldüğü düşünülen davalar da ise yeniden yargılanma tezini ortaya atması, resti ne kadar net gördüğünün diğer göstergeleri oluyor.

         Son bir notla yazıyı tamamlayayım. HSYK üzerinde cemaatin geçmişten kalan ciddi bir etkinliğinin olması sebebiyle buradaki yapıyı kırmak adına Osman Can’a hazırlatılan yeni kanun önerisi mecliste görüşülüyor. RTÜK benzeri, nasıl RTÜK’de her partinin seçtiği temsilciler yer alıyorsa HSYK içinde tüm partilerin temsilcilerinin yer alması mantığına dayalı yeni yasa diğer partiler tarafından da desteklenince cemaatin buradaki hegomanyasıda bitmiş olacak. 17 Aralık gibi yeni operasyonlar hedefleyen cemaat artık şansını başka yollardan denemek, kaset veya benzeri komplolar yoluna gitmek zorunda kalacak.

Devam eden süreç geçmişiyle özetle böyle…

Geleceğini ise beraberce izleyeceğiz ve göreceğiz…

YORUM EKLE

banner309

banner225

banner209