Devletçi Olmak

        Cumhuriyetimizin 100.yılına yaklaştığımız bir dönem. Dünya dinamiklerini, gelişmelerini, zihinsel devrimleri anlamaya çalışmak herhalde en olunası haldir herkes için.
Yıllar önce toplu taşıma araçlarına alınmayan "Siyah Derililerin" devlet başkanı olduğu bir ABD. Bask olayını sulh yoluyla minimize etmiş bir İspanya, Nazizimle mücadele yoluyla geçmişi ile yüzleşmiş bir Almanya vs.vs. Zihinsel devrim yapmış, en azından görünürde merkeze insanlığı koymuş bir dünya konjöktürü... Tam bu noktada bir kaç kişinin adlandırmasıyla, hatta çoğukez buna bile gerek duymadan -kendi kendisine yakıştırma- usulü ile "Entellektüel", "Aydın","Beyaz Türk", sınıflarına dahil olup veya dahil olduğunu iddaa eden insanların, kendisini; aynı havayı soluduğu, aynı şehri, ülkeyi paylaştığı diğer insanlardan üstün görme tavırları ancak akıl yoksunluğu veya kendisini dev aynasında görme tabirleri ile izah edilebilir.
Malesef DEVLET bilincinin yitirildiği bir zaman dilimi yaşanıyor belirli bir süredir. Mevcut hükümetin tavır ,davranış ve söylemlerini, icraatlarını beğeniyor veya beğenmiyor olabilirsiniz. Her iki durumda sorgusuz sualsiz saygıdeğer durumlardır. Fakat; bu beğenme veya beğenmeme durumu asla uç noktalara gitmemelidir. Beğenenler için her söylenen doğrudur noktasına varmaması gerektiği gibi, beğenmeyenler içinde "Hükümet düşsünde, devlet'de düşşsün" noktasına gelmemelidir. İşte bu iki noktadan birisine gelindiğinde az önce söylediğimiz saygıdeğer durum saygıyı haketmeyen bir hal almaya başlamış demektir.Bu duruma bir örnek vermek gerekirse;
Bundan 10 yıl önce terör bölgesinde bırakın yerel halktan annelerin isyanını, yerel halk dışında orada herhangi bir vesile ile çalışan memurların, hatta bölge milletvekillerinin bile aksi söylemlerde bulunması imkansızdı. Şimdi ise örgütten çözüm süreci ile desteğini çekmiş halkın, annelerin korkusuzca isyanını seyrediyor, yerel halktanda onlara hiç bir tepki gelmemesini hatta tam aksine destek gelmesini izliyoruz. Bundan 10 yıl önce yolları bile olmayan, o bizim ülkemizin vatandaşları, o her ailenin dağa en az bir kişi vermek zorunda olduğunu hisseden, hissettirelen kardeşlerimiz, çözüm süreci ile bu durumun olağan olmadığını, barışın çok önemli, çok güzel, ütopyadan arınmış bir hayatın, realist bir yaşamın ne kadar değerli olduğunu anladılar. 
"Lice'de Bahar Şenliği" diyerek davetiye dağıtan, daha sonra da götürdüğü çocukları alıkoyarak dağ kadrosuna elaman katmaya çalışıyorsa bugün örgüt; bu onların ne duruma düştüğünün göstergesidir. Tabi ki çırpınacak, tabi ki tacizlerde bulunacaklar. Yıllarca verdikleri sözde mücadelenin bitmesi dağda yönetici kadrosunda olan hiç kimsenin işine gelmeyecektir. Aynı zamanda sınırdan yaptıkları esrar,eroin ve diğer kaçak ticaretlerinden kaybettikleri rantın panikleri de ayrı bir mevzu. Uzun yıllar tek elden yönetilen örgüt şu anda tutanın elinde kalan gruplar haline gelmiştir. Kürt bölgesi petrollerinin Türkiye üzerinden satışına karşı duran ABD'nin kışkırttığı, kullandığı grup... Suriye'nin Esed'in sınır çıkarları için kullandığı grup, siyasi kanadın kullandığı grup, halen Öcalan'ın talimatları ve yönlendirmesiyle hareket eden merkezi grup... Bir davanın arkasından halk desteği büyük bir yüzde ile çekildiğinde ortaya çıkan tarihin kaçınılmaz akıbetini yani parçalanmayı ve son çırpınışları yaşıyor örgüt. Tabiki çözüm süreci devam ettirilirse. Sürecin bazı noktalarda tıkandığını, siyasi malzeme olarak kullanıldığını, bazen çok yavaşladığını kabul etmemek mümkün değil fakat bunların hiç birisi sürecin bize getirdiği ve getireceği faydaları gölgeleyemez, yok saydıramaz. Şunuda belirtmek lazım ki, şu an dillendirilen haraç  mevzuları on yıllardır bölgede yaşanmakta ve alınmaktaydı. Şimdi ayyuka çıkmasının sebebi ise halk desteğinin azalması ve aynı zamanda artık insanların bu yapılanmaya isyan etmesinden kaynaklıdır.
"Aydın" olmak, "Entelektüel" olmak, her zaman muhalif olmak değildir. Herşeye yanlış demek değildir. Tam aksine haklıya haklı, haksıza haksız demektir. Süreçlerde yanlışlık var ise bunları yapıcı eleştiriler ve öneriler ile gidermeye yardımcı olmaktır.
"Aydın" olmak, "Entelektüel" olmak, Soma'da ölen işçilerin üzerinden, ihmallerle dolu olsada sonuç olarak bir kazaya kurban gitmiş canlar üzerinden siyasi rant devşirmek değildir.
"Aydın" olmak, "Entelektüel" olmak, proje üretmek, ortaya ülkenin geleceği adına fikirler koymak yerine çözümü sokakta arayan, vandallık yapan insanlara destek verip, hatta ön ayak olup, onları alınlarından öpüyorum demek değildir.
"Aydın" olmak, "Entelektüel" olmak, hep aynı kanalı seyredip, hep aynı köşe yazılarını okuyup, başka pencereden hayata bakmadan papağan gibi aynı şeyleri tekrar etmek aynı dilden konuşmak değildir.
"Aydın" olmak, "Entelektüel" olmak, hataları olsa bile, dünya görüşünüze uymasa bile, hataları yapıcı eleştiriler ile düzeltmeye çalışmak, bu sürede de projeler üretmek yerine "Hükümet düşsünde gerekirse Devlet'te düşsün mantığı ile yaklaşmak değildir.
"Aydın" olmak, "Entelektüel" olmak, en önce Devletçi olmaktır....
 
YORUM EKLE

banner309

banner225

banner209