Bir Yahudi Planı "İsrail"

“Ayak tabanınızın bastığı her yer sizin olacak. Sınırınız çölden, Lübnan’dan Fırat Irmağı’ndan garp denizine kadar olacaktır. Önünüzde kimse duramayacak. Allah’ınız Rab size söylediği gibi dehşetinizi ve korkunuzu ayak basacağınız bütün diyar üzerine koyacaktır” (Tevrat-Tekvin Bölümü 12/25)

İşte her şeyin başlangıcı, nedeni olan, değiştirilmiş bir kitaptan cümleler. Yahudiler kendilerine vaadedildiğine inandıkları bu topraklara erişmek için çıktılar, ulaşmak için her zulmü mubah gördükleri bu yola…

İlk adım 1897 yılında Basel’de düzenlenen Yahudi Konferansı ile başlıyordu. Kongreden çıkan mesajın şu son cümleleri çok etkileyici bir kehanet yada kehanetten öte bir eminlik gibi gözüküyordu. “ Bu kongre ile büyük Yahudi devleti kurulmuştur. Şu anda birileri buna gülecek olabilir fakat 50 yıl sonra bunun böyle olduğu görülecektir”

Osmanlı’nın zorda olduğu dönemlerdi. 2.Abdülhamid Dönemi. Vadedilen topraklar Osmanlı sınırları içerisinde kalıyordu. Bu nedenle hedefe ulaşmak için Osmanlı’dan bu toprakların alınması gerekiyordu. Yahudi konferansında bildiriyi okuyan şahıs 2.Abdülhamid’e inanılmaz bir teklifle geliyordu. Osmanlı‘nın bütün dış borçlarının ödenmesi karşılığında Filistin toprakları talep ediliyordu. Bu teklife Abdülhamid’in cevabı tarihe geçecek nitelikteydi. “Bu yerler bana değil millete aittir. Bu yerlerin her karış toprağı için şehit verilmiştir. Ben canlı vücut üzerinde paylaştırma yapamam. Filistin’e ancak cesetlerimiz üzerinden girilebilir. Bir daha asla böyle bir teklifle kapımıza gelmeyin”

Bu net cevap Yahudilere şunu göstermişti. Osmanlı yıkılmadıkça amaçlarına ulaşmaları çok zordu. Yapmaları gereken zaten çatırdayan binanın yıkılmasını hızlandırmaktı sadece. İlk yapılan iş Abdülhamid’i yıkmak için İttihat Terakkiciler ve Jön Türklere destek vermekti. Bu sayede bir iktidar mücadelesi başlatarak devleti zayıflatmak istiyorlardı. Aynı zamanda da imparatorluk içerisinde büyük bir milliyetçilik akımı başlatıyor ve Osmanlı’nın en önemli özelliği olan birlikte yaşama kavramını yaralamaya çalışıyorlardı. Devletin yaşadığı ekonomik sıkıntılar da bu planlarını kolaylaştırıyor ekmeklerine yağ sürüyordu. İşte dönemin İstanbul’da yayınlanan Yahudi gazetelerinden birisinden bir başlık; “Araplar Osmanlı içerisinde Türkleşmek istemiyor” Bir süre sonra ise istedikleri oluyor Araplar Bağımsız Devlet taleplerini yüksek sesle dile getirmeye başlıyor, hatta bazı isyan ve terör eylemlerine başvuruyorlardı. (Tanıdık geliyor mu?)… Devamında bu milliyetçilik akımı diğer azınlıklara da sıçrıyor ve birçok bağımsızlık talebi gelmeye başlıyordu.

Bu süreç Dünya savaşına kadar sürmüş ve savaş sırasında nihayete ulaşmıştı. Filistin cephesinde Osmanlı İngilizlere karşı savaşırken Arap önderlerinden birisi olan Şerif Hüseyni’nin ihaneti le Filistin Cephesi düşüyor ve İngilizlere bırakılıyordu. 500 yıllık Osmanlı egemenliği bitiyor ve Kudüs İngiliz mandasında sözde Araplara kalıyordu.

Bu andan itibaren Dünya Savaşı’nın etkilerinin azalmasına müteakip Avrupa’nın her yerinden Yahudiler özellikle İngiliz gemileri ile akın akın Filistin topraklarına taşınıyordu. Bu akın, dünya savaşın yaralarını sararken, yeni devletler kurulup, yeni anlaşmalar imzalanırken de devam ediyor ve nihayet 1947 yılında 750.000 gibi bir Yahudi yerleşimci rakamına ulaşılıncaya kadar devam ediyordu. Bu süreçte yerel Arap halkının isyanları ve itirazları ise yerleşik İngiliz ordusu tarafından sürekli bastırılıyordu. Aynı yıl BM güvenlik gerekçesi ile çok ilgisiz ve ilginç bir karara imza atıyordu. Karara göre Filistin toprakları ikiye bölünecek yarısı Araplara yarısı Yahudilere verilecek bu sayede olabilecek bir savaşın önüne geçilecekti. Karar hemen uygulamaya konuldu. Devamında ise 1948 yılının ilk çeyreğinde İsrail Devletinin kuruluşu ilan edildi. Araplar devlet ilanından sonra uyanmış 3-4 ülke birleşerek Kudüs’e kadar ilerlemiş fakat bu girişimde dış destekli bir karşılama ile hezimetle sonuçlanmıştı. 1.Arap-İsrail Savaşı olarak tarihe geçen bu olay İsrail’e birde 3-4 ülkenin saldırdığı mazlum imajı kazanıyordu dünya nezdinde. Savaşın bitmesiyle anlaşmalar imzalanıyor İsrail Devleti bu anlaşmalarla Arap dünyasınca da tanınıyor ve resmiyet kazanıyordu. Tarih yazanlar için çok kısa bir süre olan 50 yıl gibi bir sürede Ortadoğu’ya bir Yahudi Devleti yerleştiriliyor, 1897’de toplanan konferansın sonuç bildirgesinde yer alan gülünç kehanet gerçekten de tam zamanında gerçekleşiyordu. 

Tarih tekerrürden ibaret derler fakat tek bir nüans koymak lazım bu kurala. Tarihten ders alınırsa sonuç farklı olabilir. Bu tarihi yapıya baktığımız da ne kadar da günümüzde bağımsızlık isteyenlerin şu anki hallerine benziyor değil mi? Filistin’de zulüm gören kardeşlerimiz maalesef ki kendilerini “Allah adına güreşen” diye isimlendiren (İsrail kelimesinin anlamı) ve hedefe giden her yolu kendilerine hak sayan bir milletin elinde. Dedelerinin yaptığı ihanetin günahını IRSİ bir hastalık gibi hala bedenlerinde çekiyorlar. Kuraldan yoksun bebek katili bir ülkenin olmayan insafında yaşıyorlar.

Ne yazık ki Dünya bu zulme sessiz kalmakta ısrar ediyor. Ve ne yazık ki devam edecek de… Sesini yükselten tek tük yiğitler dışında…

          Son olarak haksızlık yapılıyor demekten başka ne yapıldı Filistin için diyenlere hitaben. Ne yapılsın? Askeri Müdahalemi! Bu mümkün mü? Siyasi politik mücadeleden başka ne yapılabilir? Ambargonun kalkmasını normalleşme için ön şart koymaktan, mevzuyu masada çözmeye çalışmaktan başka sonuca giden çözüm söylerse itiraz edenlerden birisi, bizde öğrenmiş oluruz.

YORUM EKLE

banner309

banner225

banner209