BİR ŞEYLER DEĞİŞİYOR MU YOKSA ZAMANLA DEĞİŞEN BİZ MİYİZ?



Bir şeyler değişiyor mu yoksa zamanla değişen biz miyiz? Düşünmeyi seven, bir o kadar da düşünmekten yorulan bir ben var. Sözcükler yetmiyor kimi zaman... Kimi zaman ise cümle kuramıyorum. Kurulan cümleler anlamsız, duygular anlamsız, bakışlar bir boşluktan ibaret oluyor. Ruhumu aydınlatmak yerine karartan bu yağmur da niye? En sevdiklerimiz, içimizi sıkıp derinleştirmek için mi var? Karnıma ve miğdeme giren ağrıların şiddeti gibi çakan şimşekler... Anlam veremiyorum gerçekten! Bu hüznüme, aklıma rağmen söz geçmeyen ruhuma, acılarımın nedenini bile bilmeden acı çekiyorum. Her gece kabuslarımdan sonra uyandığımda ağlıyorum. Yaşananları ne kadar unuttuk desek de aslında unutmadığımızı rüyalarımız söylüyor. Hala kendimi anlamaya çalışıyorum... Bilinçaltımı çözmeye çalışıyorum. Çünkü biliyorum ki sonuca bununla varabilirim. Çünkü biliyorum ki bana yardım edecek kişi sadece "kendim'im" ...

Sevebilmeliyim kendimi... Seviyorumda... Sadece iyi yönlerimle değil, kötü yönlerimi de görebilmeli, hatalarımla anlayabilmeliyim. Sağ elimi, sol elimle tutup ayağa kaldırmalıyım gittikçe dibe vuran beni. Ama şunu da biliyorum ki, dibe vurmadan gerçeği göremeyeceğim. Acıyla yoğrulacağım, sabırla büyüteceğim kendimi. Bazen bir dakika sana 25 yıllık tecrübeyi verebilir. Yaşadığım bir dakikayı kaçırmayacağım. Etrafıma, aileme, arkadaşlarıma ya da sevdiğime sarılmadan önce ilk kendime sarılacağım. Güne başlarken şükran duyacağım ve kulaklarımı kendime açacağım. Susturmayacağım içimde yaşayan çocuğu... Rahat bırakacağım onu. Özgür olabilmeli o. Olabilmeli ki hayatta zevk alabilmeliyim. Şunu da çok iyi biliyorum ki; kendime düşman, kendimin düşmanı da yine benim. Susturabilmeliyim egomu... Konuşmamalı o... Hiç hayra çalışmaz bilirim. O konuştukça küçük çocuğu kandırır ve bana yine oyun oynar zihnim.

Bizim duvarlarımız zihinlerimiz. Sonsuz mutluluğa koşamadığımız, demir parmaklıklarla bize engel olan korkularımız... Nede çok korkularımız var. Kabul etmekten bile korkuyoruz... Önümüze çıkan biri söylese bunları onu dövmek bile isteyebiliriz. Kabul etsene kendini. Kabul etsene olduğun gibi... Ama kabul edebilmen için, önce bulabilmen lazım kendini...

Bir hortumun çıktığını düşün. Sahildeki tüm kum tanelerini alsın savursun her biri başka kıtalara düşsün hatta. Ya da hep havada döne dursunlar. Birbirlerine çarpmadan, bir ahenk ve düzen içinde... ve zaman bilgisi olmadığını düşün... O dönen hortum dünya olsa o kum taneleri de biz olsak. Oradaki işte tam oradaki tek bir kum tanesi... Rüzgarın gücüne karşı koyamayan, o nereye savurursa oraya düşen ve sonsuzlukta kaybolan bir kum tanesi !

Artık zamanla anladığım bir şey var... Ben hiç bir şey bilmiyorum. Nasıl bir duygudur ki bir insanoğlunu bilinmeze atmak ve bunu öğrenmesini izlemek. Görürsün ki öğrenmek acı ile olur. 
Bir coçuk bile eli yandıktan sonra anlar ki soba sıcaktır...


Kahraman Şeref KASAP

Bilişim Teknolojileri Bilgi Güvenliği Uzmanı
(Araştırmacı Gazeteci Yazar)

YORUM EKLE

banner309

banner225

banner209